Makale Dizini

I.BOLUM

  
Günümüz toplumlarında manevi değerlerin hızlı bir şekilde çöküşe  geçtiğini, aile, akraba ve komşuluk bağlarının çözülmeye başladığını hep birlikte görmekteyiz.

   Kendi toplumumuzun aile değerleri olan baba dostu, hısım, komşu unutulduğu gibi amcalar, halalar, dayılar ve teyzelerle olan yakın akraba ilişkilerimiz de unutulmaya yiiz tutmnuştur. Hatta akraba ve komşu larını tanımayann insanların, kendi öz anne ve babalanna karsı tavir alabilmekte olduklarını üzülerek muşahade ediyoruz. Artık hasta veya yaslı olan anne-babaya bir yudum su vermek bile evlatları tarafından küllfet sayılır oldu. Böyle bir zamanda tekrar aile, akraba ve komşu ilişkilerini gündeme getirip sevgi yumağıyla insanların birbirini sarmaları için bu eseri kaleme aldım.

   Bu kitabımda en geniş yer alan daha once yazılmış olan Eğridere Köyu ile ilgili  üç defteri Türkçeye çevirdirn. Akrabalar hakkında çesitli tarih kitaplarından faydalanarak elde ettiğim bilgileri her akrabanın vermiş olduğum seceresinin ön kısmına ilave etmeyi faydalı buldum. Eğridere Köyu tarihini ve akrabaların tarihini herkesin istifade edebileceği şekilde sunmaya calıştım.

   Kitabımı yazma asamasmda bana kaynak eserler bulan H.İsmail Yıldız Bey'e ve Yusuf Can’a ve yardımcı olan herkese teşekkür ederim.

 Cafer Can
11.07.2005 Bahcelievler

      KISACA TRABZON VE  ÇEVRESİ TARİHİ

  
Turan büyük bir denize benzer. Bu deniz arasıra coşarak etrafına büyük  dalgalar atar. Dalgalar her tarafı kaplar, basar hatta bu attığı dalgalardan denizler, göller meydana gelir. Bunlarda coşar ve yasar. Ana denizle olan bağlantıları kesilir, tamamıyla bağımsız bir hal alır.

   Tarihte Turan bir kac defa çoşmuş köpürmüş ve bütün dünyayı kaplamıştır.
   İlk türk  tufanı(Hiong-Nu) çini, ikinci Hun tufaru Avrupayı, üçüncü  Moğol tufaru Asya ve Avrupayı, dördüncü Tatar tufanı Hint ve Iranı, beşincii Selçuk ve Osmanli tufanı Asya, Avrupa ve Afrikayıalt üst etmistir.

   
Kavimler göçüyle bir çok Türk kavminin Kuzey Karadenizden orta Avrupaya geçtikleri ve  zamanla Balkanlardan Anadoluya kadar yayıldıkları bilinmektedir.

   Trabzon ve çevresini içine alan devletlerin kronolojik sıralarnasıyla söyledir.

M.Ö 2000 - 1600 Gaska=Kaskalar
M.Ö 1
840-600 Etiler
M.Ö. 1255-600 Frigler
M.Ö. 1118 Kumanlar
M.Ö.
695-625 Kimmerler/Amazonlar
M.Ö.
656 Miletliler
M.Ö.
653 iskitler / Sakalar
M.Ö. 625-550 Medler
M.Ö.
546-332 Persler
M.Ö.
400 Ksenefonun Onbinlerle geçisi
M.Ö. 334-30 I Makedonyalı İskender
M.Ö.
312-298 Ermers ve Argunt
M.Ö.
298-63 Pontos Milli Devleti
M.S. 395-1072 Dogu Roma
M.S. 508? 515?-557 Sabirler
M.S. 617 -642 Sasaniler Dönemi
M.S. 705-715 Emeviler
M.S. 1071-1081 Turk Selcuklular
M.S. 1081-1204 Karışık dönem
M.S. 1204-1461 Trabzon KrallIgl
M.S. 1461-1916 Osmanlı Turk Devleti

1916-1918 Rus isgali
1918-1922 Osmanh Turk Devleti
1922 Turkiye Cumhuriyeti

   Bölgemizde Avarlar, Sabirler, Bulgarlar, Makedonlar, Karluklar, Pecenekler, Kumanlar, cağrıştıran yer isimleri vardir. Yaptığımız  çalışmada bölge halkından Hun. Sabir, Besir, Pecenek, Kuman, Türkmen, Akkoyunlu Türkmeni, Sürmeli Türkmeni izlerine rastladım .

   Köyumüzde ve bölgemizde en çok Pecenek’le Kuman Türklerini tespit ettik. Pecenek ve Kuman Türkleri hakkında, akrabalarla ilgili yazılarda genisçe yer verilmiştir,

   Erdoğan aslıYüce 1071 'den sonraki dönen için söyle birkac örnek vermek vermektedir.
   Doğu Roma kaynakları Türklere karşı kaybettikleri şehirleri ve yerleşim yerlerini kaybettikleri zaman görmezden  gelirken, o bölgeyi yeniden aldıkları zaman ise methiyeler yazmışlardir.
İşte bunlardan en belli başlısı  Trabzon'dur. Çünkü kaynaklar da Türklerin 1461 'de şehri fethettiklerini yazmaz mi?

   Anna Komnena (1083-1153), Doğu Roma imparatoru Aleksi Komnen’in kızının yazdığı kitapta Thedoros Gabras'tan bahsederken "Vaktiyle bu savaşçının  TÜRKLERDEN geri aldığı bir yer olan Trapeountos (Trabzon)'a Doukas (Duka-Askeri Yali) atadi."

   Büyük Selçuklu Sultanı Melikşah; "Karadenize kadar ilerlemiş, sahile vardığı zaman denizde ÜÇ DEFA ıslattığı kılcını buralarda ebediyyen sahip olduğunu ifade etmek üzere. dalgalar arasına atmıştır. Dönüşünde yanında götürdüğü bir avuc deniz kumunu: 'BABA MÜJDELER OLSUN! OĞLUN DÜNYANIN SONUNA HAKiM OLDU' diyerek Alparslanm mezarına koymuştur." Sultan Meliksah bu olayi H. 478'in sonlarında (M.=I086 başlarında gerçekleştirmiştir.

   1335 yılında İlhanlı  Hükümdarı Said Bahadir’in ölüüm üzerine Moğol baskısı sona ermiş ve bütün Türkmen aşiretleri serbest kalmışlardir.

   Her ne kadar Trabzon'un surlan içine hapis olan bir tekfurluğa imparatorluk deme yanlışlığı yanında, utanmadan sıkılmadan, hiçbir dayanaği olmayan II. Pontos aptallığı ile yapılan dayatmalara rağmen, Trabzon Krallığı, erkekleriyle değil, çevresindeki Türkmen beyleriyle bakireler hazırlayan bir ciftlik olduğu biliniyordu.

   Anadolu Selçuklu Devleti Sultanı 1. Alaaddin Keykubat’ın oğlu Keyhusrev ve Mubarizüddin Ertakuş’un idare ettigi Türk kuvvetleri karadan ve denizden Trabzon’u kuşatmalarına rağmen fethi gerçekleştirilernedi.

      1332'de Bayram Bey Hamsiköy’e kadar gelmiş ağır kayıplar vererek geri dönmüştür,

      4 Temmuz 1341 'de Akkoyonlu türkmenleri Trabzon'u kuşatirlar.

      1343 'te Akkoyunlular, ikinci seferinde elleri boş döner. 1347 yılında çıkan veba salgını sonunda nüfusunun ancak 1/5’i sağ kalabilmiştir. Yani nufusun 4/5’ii yok olmuştur.

      1348 yılında Trabzon Krallığına karşı Türkrnen Beyliklerinin oluşturdukları ittifaka Erzincan Valisi Ahi Ayna Bey, Bayburt Valisi Mehmet Akkoyunlu Turali Bey, Türkmen Bey’i Bozdoğan
Bey İle Çepnilerin de katıldığı kuşatmada başarılı olamadı.

      1357 Bayram Bey'in oğlu Hacı Emir Kalabalık bir  asker ile Maçka yöresine kadar giderek bölgeyi yağma ve talan  etti.

      1442 Osmanlı Sultanı II. Murad'ın (1421-1451) Trabzon’a denizden hücumu ve 1454 Şeyh Cüneyd'in Trabzorı'u kuşatması gerçekleşti.

      26 Ekim 1461’de civarının fethi hemen hemen tamamlanmış olan Trabzon surlarının içinde fethedildi.

      Fatih 1461’de orduları ile birlikte Trabzon 'u fethetmiş olmakla birlikte Trabzon'un Boztepe semtinde olan Ahi Evran Camisi’nin Yapılış tarihi 1204’'tür. Bu bize fetihten 250 yıl önce müslüman Türkler'in Trabzon ve çevresine yerleştikleri ve nüfuz ettiklerini hatta cami inşa edecek kadar serbest hareket ettiklerini göstermektedir.

      Dede Korkut hakkında cildler dolu kitaplar yazıldı ve yazılmaya devam etecek. Bizim burda yapacağımız kısa izahattan sonra ilim adamlarımız konuyu enine boyuna ele alacakları kanaatindeyim.

      Dede Korkut ve Kırk alpereni Kuman Türklerine islamı tebliğ etmek için Bayburt ile Çaykara'nın sınırı olan Kırklar dağında obalarını kurmuş. Konakladıkları yeride bir cami yaptılar. Bu cami Çaykara'nın ilk camisidir. Hala hemşehrilerimiz yaz aylarında Kırklar Camisine gider namaz kılar ve hatim indirirler. Kırklar camisinin üstü açıktır. Etrafı kayalarla çevrilidir.
Dede Korkut atanın atını suladığı Aygır gölü ve Kanlı göl bizim ilçemizin köyü olan Haldızendedir. Bu veriler ışığında Dede Korkut'un Çaykaralı olduğunu yazıyorum.

      İnşallah ilim adamlarırnız kısa süre içinde bu konuda bizi inceden inceye aydınlatacaktır. Kaymakamlığımız gelecek yıl için Dede Korkut şenlikleri düzenleyebilir. Dede
Korkut'un dolaştığı yerlerden Çaykaraya bakmak çok anlamlı olur kanaatindeyim.

     
FETİTEN GÜNÜMÜZE KADAR EGRİDERE KÖYÜ'NÜN GENEL TARİHİ

   Fatih Sultan Mehmet, Of kazasını (H.864) 1461 'de fethetmiştir

   İnsanlık tarihinde büyük bir yer tutan Türklerin, en kudretlisi. en medenisi ve en devamlısı, şüphesiz ki Osmanlı Türkleridir. Bu Türkler kaynayıp taşmış, asırlarca Avrupa'yı titretmiş. üç kıtaya kanat germiş, medeni bilgileriyle, kanunlarıyla pek büyük ordular sevk ve idare etmiş, yüksek şan ve şereflerle, tarihi parlak sahifelerle doldurmuşlardır.

   İşte bu Türkler’in kahramalık devirlerinde, cihan tarihinde fatih ünvanı ile meşhur olan İkinci sultan  Mehmet zamanında küçük kazamız olan of ve köyümüz olan Eğridere bizimde ecdadımız olan bu ünlü Türkler  tarafından resmen yurduna katılmıştır.(Hicri 864-1461)
Demek oluyor ki, Of kazasının Müslümanlık devr-i saadeti.hür bir şekilde müslümanlığın yaşanması 1461 tarihinde başlar.
1461 tarihinden 1515 tarihine kadar geçen 54 yıl içinde Of kazası ve köyümüzle ilgili kaynaklarda vesikalara rastlanmarnıştır

   Böyle olmakla birlikte 1515 tarihli Yavuz devrine ait bulunan Tahrir defteri. Of'da ilk Müslümanlık ve Türklük cereyanları hakkında bize verdiği bilgi ile 1461 tarihinden 1515 ta
rihine kadar geçen 54 senelik devrede, kazanın muhtelif köylerinde 50 kadar Müslüman Türk olduğunu anlamış bulunuyoruz.

   Bu umum kaza ıçın pek mühim değişiklik sayılmaz. Demek oluyor ki; Fatih devrinden Yavuz devrine kadar  kazamızda hükümetin değişmesinden başka sosyal bir değişiklik olmamıştır.'
   1515  yılında Of ve Çaykara ile köylerinde toplam  olarak Müslüman asker sayısının 132, köylerdeki dul kadınlara ait ev sayısının 136, bekar ve erkek aile reislerinin sayısının 84 olduğu ve 404 kişinin de ayrıcalıklı arazi sahibi olduğu bilinmektedir."

   1515 tarihli Yavuz devrine ait bulunan  tahrir defterinde 31 hanede köyümüzde müslüman türk yoktur.
   1554 tarihli Kanuni devrine ait bulunan tahrir defterinde 68 hanede İskender adında bir Müslüman evi vardır.
   1583 tarihli Sultan Üçüncü Murat Han devrine ait bulunan Tahrir defterinde 92 hanede Bayram, Mahmut, Hüseyin ... dokuz Müslüman evi vardır.

   Trabzon Osmanlı topraklarına katılınca eyalet durumuna getirilir. Ancak Of ile ilgili kayıtlara Fatih döneminde değil de Yavuz döneminden itibaren rastlıyoruz.
   Bugün Osmanlı arşivinde kalan en eski Trabzon Tahrir defteri Yavuz Selim zamanından (1512-1520) kalabiler (H. 921) M.1515 yılından kalma 411 yapraklı Trabzon Sancağı Mufassal Dirlik Defteridir."
   1600 yılından itibaren köyümüzün Müslüman Türk kimliği ön plana çıkar. Bunu ilerdeki sayfalarda yazacağımız belgelerle açıklayacağız.
  
   Nasıl oldu da Hristiyan ahali bu kadar kısa sürede yok oldu sorusu akla geliyor. Bu sorunun cevabını Osmanlı Devleti 'nin uyguladığı iki ayrı istikamette sürgün hareketlerinden bulabiliyoruz. Yani bizim bölgeye Müslüman Türkler iskan gelirken, aslı Türk olan Hristiyan Kuman Türkleri diğer bölgelere iskan ettirilmiştir.

   16 yy. Osmanlı'da nüfus hareketleri "Trabzon iki ayrı istikametle sürgün hareketine sahne oldu. Bir taraftan Trabzon'a yakın Amasya, çorum, Tokat, Samsun gibi Türk şehirlerinden buraya Müslüman halk gönderildiği gibi diğer taraftan da Balkanlardan bazı asker aileleri Trabzon'a İskan edildiler. Öte yandan şehir merkezinde oturanlara da benzer politikalar uygulandı.

   Göçün birinci sebebi; hükümet politikaları, ikinci sebebi ise bugünde ve bölgemiz insanınında yaşadığı geçim sıkıntısıdır. Hayat şartları, devamlı olarak köyümüz
halkının evini, bağını ve bahçesini bazen satıp, bazen de arkadaş ve akrabalarına hediye edip başka bölgelere göç etmeye zorlamıştır. Bugün olduğu gibi geçmişte de ülkemizin ve diğer ülkelerin toprakları bölgemiz insanı için ya gurbet yeri ya da devamlı iskan yeri olmuştur

   Köyümüz ve o yıllarda ilçemiz olan Of'un güç hayat şartlarını dile getiren çok önemli bir vesikayı, orjinalinde değişiklik yapmadan ancak anlaşılması zor olan kelime ve deyimleri bugünkü Türkçe karşılıklarını parantez içerisinde yazarak kitabıma alıyorum:

      Of kadısı Merhum İbrahim Efendi 'nin Dilekçesidir.

  
Dergah-ı felek medar ve barigah-ı gerdum-i iktidar Türabına arz-ı bi miktar budur ki:
   (Feleğin etrafında döndüğü padişah'ın kapısına ve güçlü iktidarının divanına ve toprağına dilekçek budur ki:)

   Yüce Padişahın kapısının müteferrikalarından (hizmetçilerinden) İlyas Ağa kulları yeniden, Batum eyaletinde olan avariz (olağnüstü hal veya sebebi ile alınan vergi) bedeli içün üç yüz altmış akçe. eyalet-i Batum'dan iki kile (80 kg) arpa ve bir kile (40 kg) buğday satıp alıp kendi davarlarına yükledüp Erzurum'dan nerh-i icari (uygulanan belediye fiyatlarıyla) ismi geçen İlyas Ağa 'ya teslim edüp ellerinden mühürlü temessük alınan deyu ferma-ı ali varip olup (onaylı belge alınsın diye padişah fermanı vardır.) ber mucibi emr-i ali mubaşeret olundukta: (gereği gibi yapıldığında):

   Trabzon' dan bilcümle kuraların (köylerin) ahalisi
sabıkan (önceden) mirimiran (vali) olan Ömer Paşa zulmünden her birisi tegayyürül hal olup (halden hale geçip) her bir köyden gece oldukta beşer, onar ev hôli bulunup (evler boşanıp) kanıda gittikleri namalüm olup (nereye gittikleri bilinmeyip) eğer bu minval üzere kalursa cümle Trabzon ahalisi kuraların bir ferd kalmadığı mukarrerdir. (Eğer böyle devam ederse köylerin tamamen boşalacağı kesindir.) Zira kura-yı Trabzon' dan (Trabzon köylülerinden) Ziraat ve hiraset olunmak yerleri yoktur.

   Cümle sengistan (taşlık) ve çelgilistan (ormanlık) yerlek olup cümle arpa ve buğdayları Rum ilinden gelip anınla kut layemutt kifaflanup (ihtiyaca yetecek kadar azığa) mekkariye (ikrama) dahi muhtaçlardır. Dört-beş kile-i İstanbul-i ancak bir ata tahmil olunmak (yüklenmek) mümkün olur. Şimdiki halde mahalli memura beş yüz ve altı yüz akçe ile isticar olunur (kirası olur) ve dahi ucuzluk olmağile kile-i İstanbul 'i buğday otuz ve arpa onbeş akçe olur, öyle olucak üç yüz altmış Osmaniye, on dokuz kile arpa ve buğdayalup bu minval üzere iki bin akçeye kirası olur. Ol takdirde cizye dahi buna kıyas olursa her haraç (vergi sahibi hıristiyan erkek) bin beş yüz ve bin altı yüz akçe ile olup ve kefereden bazısının dört beş oğlu olmakla dört beş haracı olur. Ve avarızı (olağanüstü hal vergisiyle) ile altı yedi bin akçe olur. Bir evden bu kadar akçe verilmekle ancak halas (kurtulur) olur.
   Şöyle ki, bu vechile olunursa cümle rızkı dahi satılır sa saliyanesine (senelik vergi tutarı) kifayet etmez, Haliya (şimdi) vilôyet-i Trabzon iskele olmağın eğer cebhanedir ve eğer sair muhimmat-ı miridir, bundan gelip geçmek lazını ge!ürse, bunlar (buhıristiyan
halk) firar ederse bu hizmetleri edaya lazım olduğu elzem olmağın eyalet-i mezbura kurasının (Trabzon 'un köyü halkının) ehvalleri vuku üzeredir. (H. 1024 M. 1615)

      Devlet medara arz olundu Eraful-ibad İbrahim el Kadı Be ol

     
Vesikadan anlaşıldığı gibi zaten geçimi zor olan bölgeninin ahalisine bir de vergi bindirilince bölgeyi terk etmek macburiyetinde kalmıştır.
      Bu göçün nerelere olduğunu ve diğer sebeplerini başka bir vesikayla açıklayayım.

  
Ege kentlerine göçü teşvik eden. Ticaretin giderek gelişmesiydi. DOGU KARADENİZ yöresinden gelen göçlerr ise, hem Celali çetelerinin hem de İran sınırındaki savaş sürekli huzursuzluktan kaynaklanmış olmalıdır. Bu yöreden göçün bazı yıllarda çok önemli boyutlara vardığı anlaşılıyor, H.1018 (M.1609–1610) tarihli bir belgeden Trabzon ve Rize dolaylarına kayıtlı 15000 cizye mükellefi hristiyandan 17. yy 'ın başında ancak 2500'ünün bölgede kaldığı anlaşılmaktadır."


   "Trabzon kadısı dergah-ı mu' allana mektup gônderüp Batum eyaletinde vaki olan reaya taifasi meclis-i şer-a başvurup; re' ayanın ekserisi cela'yı vatan edüp Rumeli tarafında filibe, Ahyali ve Edirne ve sayir kadılıklarda ehlu iyalleri (aileleriyle) ile mütemekkin (yerleşik) olup firar etmeleri üzerine verginin kalanlardan talep edilmesi ile zulme yol açıldığındanı firar eden re'ayanın gerü yerlerine götürülmeye mukarrerdir, yerlerine kalanlar dahi perakende
ve perişan olmaya mukarrerdir, deyü arz eylediğin acilden firar eden taife herhangi bir yerde bulunurlarsa kanun üzere yerlerine avdet ettirmekbabında fermôn-ı şerifim sadır olmuştur." (Rumeli'de nerede yerleşmişler ise geri yerlerine gönderilmesı ve inat edenlerin kürek cezasına çarptırılacagı hususu hüikmün sonuna zikredilir.

    Trabzon, Batum ve Rize yöresinden yola çıkan göçmenlerin, Balkanlar ve Kuzey Anadolu boyunca uzanan kervan yoluyla değil de gemiyle ulaştıkları anlaşılıyor. Bu göçmenlerin genellikle Yama'da karaya çıktığı, kent çarşısında yerleşmiş olduğunu, kent çarşısında yerleşmiş tüccarların Osmanlı idaresine verdikleri dilekçeden öğrenilmektedir.

   "Yerli hristiyanların mecburi iskana tabi tutularak yerlerinden uzaklaştırıldığını ve yerlerine imparatorluğun muhtelif yörelerinden bilhassa İç Anadolu'dan Türkler'in gönderildiğini ve müslüman nüfusun asıl çoğalmasının sebebinin bu olduğunu, Doç. Dr. Hanefi Boston doktora tezinde ileri sürmektedir.

   İ
ster isteyerek göç isterse de mecburi göç olsun Hıristiyan ahali köyümüz ve bölgemizi terk etmek mecburiyetinde kalmıştır

   "Trabzon'da fethi müteakip Osmanlı toplumu oluşturmak için devlet "sürgün" metodunu sistemli bir şekilde uygulamıştır. İmparator ve aileleriyle birlikte ileri gelenleri İstanbul' a göndermesi ve Hristiyan halkın kaleden çıkarılarak yerlerine çevreden müslüman ailelerin sürülrnesi"bu surgün işinin" zıt iki yönlü olduğunu gösterir.

   Son olarak H.112l (M.1796) tarihinde yedi köyün Ankara ve" Amasya tarafına sürgün edilmesiyle ilçede Hıristiyan nufusu kalmamıştır.

   Amasya Tarihi kitabının 110. sayfasında (M. 1877 - H. 1 ~94 ) tarıhinden itibaren Trabzon vilayeti ve Canik sancağı köylerinden hersene Rum dili ile konuşan Hristiyan Pençikler ve. Kumanlar gelip Amasya'nın köylerine muhacir olarak yerleşmişlerdir. Muhacir olarak yerleştikleri İslam çiftlikler onbeş yirmi sene sonra cebren alıp. Eski sahiplerini def etrnişledir."


      YENİ SOYADIMIZI ALIRKEN Y AŞADIĞIMIZ ZORLUKLAR

  
"Yalnız dünden bugüne değil, bugünden yarına intikal edecek menkıbelerimiz de vardır ve soyadları faciası da işte bunların en önemlilerinden biridir. "Soy" kelimesi Türkçe’de ırk ve cins hem de aile manalarına gelir.
Onun için genel olarak soyumuz denilince Türk cinsi ve "soyadalarımız" denilince de aile adlarımız kastedilmiş demektir. Soyadlarımız, soyumuza uymadığından. yani milletimize yakışmadığından söz etmemize sebep bütün dünyaya salmış olan eski Türk ciddiyeti ve ağırbaşlılığıyla bugünkü aile adlarımızdan birçoklarının uyuşmasına imkan olmamalıdır.'

  
Her millette soyadları atalardan kalmıştır fakat bizimkiler öyle değildir. Eski Türk büyüklüğünün sebeplerini yüzyıllar boyunca memletimize gelip incelemiş batı yazarlarının hayran oldukları şanlı atalarımızın ciddiyet ve ağırbaşlılığıyla (çeşitli) gülünç adların hiçbir ilgisi yoktur. Çünkü bunlar "soyadları kanunu" çıktıktan sonra tescil edilmiş şeylerdir. Birçok ırkı meziyetlerimiz gibi ciddiyet ve ağırbaşlılık itibarı ile de ne hale geldiğimizin bundan açık bir delili olamaz.

     
SOY VE SOYUN DEVAMI

  
En basit sözlük manasıyla soy; Geçmişte, şimdiki zamanda ve gelecekte aynı kandan olmak dolayısıyla birbirine bağlı bulunanların topu: Soyu temiz bir adam
   Çeşit, tür, cins nevi: Tazı, köpek soyundandır. İyi nitelikler taşıyan; soy at, soy sop, Bütün soy ve akraba, soyu belli: iyi bir aileden olduğu bilinen Soyu bozuk: İyi bir aileden olmayan."
   Değerli dostlar, ilk bakışta "soy" kelimesinden insan cinsinin kendi içinden ve hayvan cinslerinin kendi içlerinden kanca yakınlığı (akrabalığı) anlaşılır. Bu manada yaratılmış olan her canlı kendi soyunun devam ettirme sevk-i ilahisi (içgüdüsüyle) donatılarak Allah (c.c.) tarafından bu dünyaya gönderilmiştir. Bu sevk-i ilahiyeyi Allah (c.c.) insanlara ve hayvanlara adaletli dağıtmıştır

   İnsanı, hayvandan ayıran "Soyu temiz bir adam" tabiridir. Bu deyimi biraz açacak olursak; insan övünerek "Bu benim soyumdandı, bu benim soyumdan gelecek evladımdır
." Diyebilmesi için yalnız döl ve kan akrabalığı yeterli değildir. Yaşam tarzı inanç ve kültür olarak kuşakların birbirine benzemeleri gerekmektedir.

      Kur'an-ı Kerim Hüd Süresi 40– 48. ayeti kerimelerinde soy (çocuk), hayırlı soy deyimlerini en güzel şekilde bize açıklar.

  
"40) Nihayet buyruğumuz gelip de iş ciddileşip, sular kaynamaya başlayınca, Nuhı'a dedik ki:"Her cinsten birer çifti ve haklarında hüküm verilmiş olanlar değil, yalnız aileni ve iman edenleri gemiye bindir." ancak ona inananlar küçük bir topluluktu. 41) Nuh dedi ki: Binin artık, yürümesi de durması da, Allah adıvla olan bu gemiye, doğrusu Rabbim çok acıyan ve çok bağışlayandır. "42) Ve derken onları götüren gemi, dağ gibi dalgaların arasında seyre koyuldu, Ve o an kıvıda kalan oğluna Nuh: "Oğulcuğum:." diye bağırdı. "Gel bin bizimle gemiye, o gerçekleri örtbas edenlerle beraber olma!" 43)Fakat oğlu: "Ben, beni sulara karşı koruyacak bir dağa sığınacağım" dedi. Nuh: "Bugün Allah'ın emrinden koruyacak bir dağa sığınacağım" dedi, Nuh:" Bugün allah 'ın emrinden koruyacak, hiçbir güç ve yardımcı yoktur. Ancak O 'nun merhamet ettiği müstesna."Ve tam o anda, aralarında bir dalga yükseldi ve oğul boğulanların arasına karıştı. 44) Ve derken" Ey yeryüzü suyunu yuı'' denildi. "Ey gök yağmurunu durdur." Ve böylece sular çekildi. Allah'ın hükmü yerine geldi, gemi Cüdi dağına oturdu. Ve yaratılış gayesi dışına çıkan bu toplum için, "Rahmetten uzak olsun" denildi. 45)Nuh bu arada Rabbine yakarıp "Rabbim" dedi. "O benim kendi oğlumdu, ailemden birivdi ama senin verdiğin söz herkes için geçerli bir gerçektir ve sen hüküm verenlerin en adaletlisi ve en güzel hüküm verenısın. 46) Allah "Ey Nuh!"dedi. "O senin ailenden sayılmazdı: çünkü iyi ve doğru olmayan bir şeyolan inanmamayı tercih etti. Artık içyüzünü bilmediğin bir şeyi benden isteme! Bilgisizlerden olmayasın diye sana öğüt veriyorum." 47)Nuh dedi ki:" Ey Rabbim! Bilmediğim bir şeyi senden istemekten, yine sana sığınırım; eğer beni bağışlamaz ve merhamet etmezsen, herhalde kaybedenlerden olurum!" 48) Ey Nuh! Denildi. Sana ve seninle beraber olanlardan meydana gelecek ummetlere, bizden bir selamet ve bereketlerle gemiden in. Fakat senin ve onların soyundan gelecek olan. Zalim ve inkârcı insanlara gelince, biz onların bu dünyada belli bir süre yaşayıp geçinmelerine fırsat verecek, sonra da katımizdan bir azaba çarptıracağız.

     
BU ÇALIŞMAYA ESAS OLAN ÜÇ DEFTERİN KISACA TANITILMASI

  
Bu çalışmaya esas olan köy defterleri, defterlerin yazıldığı zamanların köy muhtarları köy içerisindeki miras ve merkezi idare ile ilgili askerlik,öşür gibi resmi işlemlerini sürdürebilmek için yazdırdığı veya merkezi hükümetlerin tutulmasını emrettiği düzenli resmi kayıtlardır.

   Resmi hüvviyeti olan bu defterler, bize resmi yollardan değil de elden ele dolaşarak, itina ile saklanarak intikal ettirildi. Bana; bu defterleri, baba dostum ve komşumuz olan İsmail Yıldız beyfendi temin etti. İlk önce, en son yazılmış olan üçüncü defteri, kendi hanesinde mevcut olduğu için bana verdi. Birinci ve ikinci defterleri rahmeti rahmana kavuşmuş olan komşum Mehmet Hilmi
Yıldız'dan ısrar ve yalvararak aldı. Bu eserlerin bana gelişinde bu denli katkıları olan ve beni teşvik eden İsmail Yıldız'a tekrar teşekkür ediyorum.

   Birinci defterin orijinal ismi; "Ğorğoras Karyesinin Isim Defteri" olarak, kitabın birinci sayfasında kaydedilmiştir. Eğridere köyü'nün isim defterinin yazımının bitim tarihi olarak, adı geçen eserin son sayfasında mali yılı hesabıyla binüçyüz (1300) olduğu yazılmıştır. Demek ki eser M.1884 yılında tamamlanmıştır. 1795 tarihinden 1884 tarihine kadar doğanlar, düzenli bir şekilde bu deftere, doğum tarihiyle birlikte kaydedilmiştir. 1795 tarihinde doğanların baba ismini verdiğine göre eserimiz,1750'den günümüze kadar olan aile, soy şecerelerini çok düzenli bir şekilde verecektir.
   Defterde ünvan olarak; ağa, hacıağa, efendi, hacı ve hacı efendi ünvanları kullanılmıştır.

   Hane hane yazılarak tutulmuş olan defterde, hane reisi şöhreti ve ünvanı varsa ünvanıyla, birinci sıraya yazılmış olup, aile reisine yakınlığı belirtilerek, o henede yaşayan bütün fertler; sıra numarası verilerek, baba adı ve doğum tarihi belirtilerek kaydedilmiştir. Bazı şahısların ölüm tarihleri de verilmiştir

   Aile reisine yakınlığı ifade etmek için şu kelimeler kullanıldı.

bin: oğlu
binti: kızı
zevcesi
: hanımı
diğer zevcesi : ikinci hanımı
hedifi : kız torunu
hefidi: erkek torunu
validesi : annesi
valideleri : anneleri
hemşiresi : kız kardeşi
karındaş
: erkek kardeşi
kerimesi : kızı
yeğeni: kardeşinin oğlu
yeğenesi
: kardeşinin kızı
üvey valideleri : üveyanneleri
yeğenzadesi
: yeğeninin oğlu
amuzadesi
: amcasının oğlu

Ayriyetten şunu da ifade edelim

tevellüt : doğum
mevt : ölüm anlamlarında kullanılmıştır

  
Birinci defterde tespit edebildiğim kadarıyla 163 hane kaydedilmiştir. Bu defterde hane reisi olarak yalnız erkekler yazılmıştır.

   Aşağıda adı geçen sülaleler, o devirde açık bulunan hanelerin sayısınca deftere yazılmıştır. Defter dağınık olduğundan belki birkaç sayfası eksik olabilir de olmayabilir de.

1-  Sofizade
2-  Mehmet efendioğlu
3-  Hoşoğlu
4-  Kamiloğlu
5-  Müftüoğlu
6-  Çakıroğlu
7-  Sarıoğlu
8-  İbrahimpaşaoğlu
9-  Karahasanoğlu
10- Kisiroğlu
11- Kocakoğlu
12- Hacıoğlu
13- Beşiroğlu
14- Kaşanoğlu
15- Çataloğlu
16- Dumanoğlu
17 - Hunbaloğlu
18- Çakaloğlu
19- Çolakoğlu
20- Şuturoğlu (Şatıroğlu)
21- Galeyoğlu
22- Tellioğlu
23- Bozoğlu
24- Abbasoğlu
25- Tokoğlu
26- Likoğlu
27 - Kuberoğlu
28- Hacıismailoğlu
29- Arapoğlu
30- Lemaoğlu
31-Kuliçoğlu
32- Niyazoğlu
33- Karamutioğlu
34- Kanberoğlu
35- Kasımoğlu
36- Sürmenelioğlu
37- Kodaoğlu
38- Gurnaoğlu
39- Bekiroğlu
40- Tacoğlu
41- Baltacıoğlu
42- Hacımahmutoğlu
43- Hacımehmetoğulları
-------------------------------------------------
   Defterin son sayfası, köyün malı işleri ile ilgilidir.

   "Ğarğoras Karyesi umum ahaliye mahsus emvali umumiyeyeyi muhtar-ı sabık (geçen dönemin muhtarı) Gurnaoğlu İsmaıl Efendi' ye borçlu olan isimleri beyan eder. Malı yıl, 1 Mart 1322 (M.1906)

      Kuruş
        70
        12
       
19
        07
  
-----------------

      BAYRAKOGLU Yusuf bin Mustafa İki sene tansile
      Mesarifati umrniye
      Bir gümüş yetmiş beş kuruşa sebeb-i sıhhat hak oldu. Bir senelik gümüş SOFIZADE Cafer AGA'ya muhasebe görüldü.

       
115
      Kuruş
        288
        029
        029
   Çataloğlu Yusuf bin Hacı Mahmut kendisiyle muhasebe görüldü. Mali yıl
   1 Mart 1322 (M. 1906) bir senelik gümüş.

   
-------------

        346
     
Kuruş
        204
        080
        080
     -----------
        364
defa Çataloğlu Yusuf-Sarıoğlu İsmail talebinden havale-i ôşarına mahsup sarıoğlu ismail ôşar borcundan emvali 1 Mart 1318 (M.1902). Dört gümüş, dört samar.

   Birinci defterin tanıtımı bitmiş oldu.
2. Defter 17 kanun-i sani 1321 (M.1905) yılında tamamlandı.
İkinci defterde farklı aile adları olarak
43- Hacımehmetoğulları
44- Yaroğullan. Yazılmıştır
Hane hane yazılarak tutulmuş defterde 189 hane kaydedilmiştir.
189 haneden; erkek reis tarafından yönetilen hane sayısı 153, dul reis tarafından yönetilen hane sayısı 36' dır.
2. Defterde I. Defterden farklı olarak baba adının yanında anne adı da yazıldı. Ayrıca eş durumu, askerlik durumu hakkında bilgi verildi.
Aile reisine yakınlığı ifade etmek için birinci defterden farklı olarak şu kelimeler kullanılmıştır

   Birader: Erkek kardeş
   Biraderzade: Yeğen
   Peder: Baba
   Mahdum: Oğlu

  
İkinci defterin son iki sayfası köyün maliyesiyle ilgilidir. Bugünkü alfabeye aktararak aşağıda yazıyorum. 143 kuruş 20 para.


   Bin üç yüz on iki senesinden. bin üç yüz on beş senesine (M.1896–1899) kadar Goğraras Muhtarı bulunan Gurnaoğlu İsmail Efendi ile ruyet-i muhasehe (karşılıklı
muhasebe) ile belada (yukarıda) bulunan 143 kuruş 30 para borcum olduğuna imza ederim.

     
1 Mart 1320 (M.1904) Hoşoğlu Ahmet bin Ahmet

   Belada muharir bulunan
143 kuruş 30 para öşür parası Hoşoğlu Ahmet bin Ahmet'ten bakiye öşürden Muhtar İsmail Efendi'ye borcum olup ririndeki (alt taraftaki) imza kendimindir.
       1 Mart 1320 (M.1904)Hacıismailoğlu Halim Hoşoğlu Ömer
   61 Kuruş
   Bin üç yüz ondokü: emvôl.i ummiyasinden öşür amseli

  
Olmak üzere muhtar ile muhasebemuz ruyet olup (karşılıklı) 61 kuruş muhtara borcum olduğunu imza eyledim.

     
1 Mart 1320 (M.1904) Hoşoğlu Ömer Hoşoğlu Ahmet bin Ahmet
187 Kuruş
20 Para
Bin üç yüz ondokuz senesinden kalan bakiye, bin üç yüz on iki senesinden mahsul ôşiirii, gerek sığır parası, gerek emvdl-i ummiyenin bir cümlesi muhasebemuz ruyet olup (karşılıklı) bir üç yüz ondokuz. Senesi oşiirlerine yekün boreum yüzseksen yedi kuruş yirmi para öşür parası borcum olduğuna imza ederim.

      1320 (M.1904), Bekiroğlu Şerif Haeıismailoğlu Halim Ağa, Ğurnanoğlu Ahmet
      114 Kuruş
   Defaden başka deftenden olan borcumun bakiyesidir.


  
Üçüncü defter Of nüfus idaresinden 1337 (M.1921) yılında mühür ve imzasıyla tamamlandı onayı aldı.
   Ücüncü defterde 198 hane kayıtlı olup, bu hanelerden; erkek reis tarafından yönetilen hane sayısı 157, dul reis tarafından yönetilen hane sayısı 41' dir.
   Üçüncü defterte farklı aile adı olarak, 45. aile Mollaalioğulları yazılmıştır.


      KÖYÜN İSMİ  (GORGORA  ) (NAM-I DİGERİ PAÇAN) (BACAN)
  
  
1486 ile 1583 yılları arasındaki tahrir kayıtlarında köyümüzün ismi, Gorgora nam-ı diğeri, Paçan olarak geçmektedir. Bu ad Türkçe'dir. Paçan (Bacan) adlı köyler Peçenek ya da Kuman Türkleri ile ilgilidir. Nitekim Oğuz Han 'ın kardeşinin adı Bacanak yani Peçenek idi."

   Peçenek boyadının bacanak kelimesi olduğu ve ayrıca Peçenek Türkleri 'nin uruglarının reisleri arasında Maycan (Pafçan) adlı birisinin bulunduğu bilinmektedir.
   Yine Kuman Türkleri arasında "Beçene" adlı bir urug (oymak) bulunmaktaydı. Rasony adlı Macar asıllı yazarın araştırmasıdır.
   GORGORA: Gorgora ismi Türk dünyasının çeşitli yerleine  ismini veren "GOR' adlı askeri komutandar gelmektedir. Nitekim "GOR" Nahçıvan'da "GORİS" bölgesine de adını vermiştir.
--------------------------------------------------------------------------------------------------------------

Login


 

Ziyaretçi Defteri

pasamehmet
Herkeze Selam, acaba bu ""Sülaleye dayali Soy Ağacimiz."" ne zaman faaliy...

Ilkokul Mezunlarimiz

Eğridereköyü İlkokulu ilk olarak 1948 - 2008 Eğitim Yili

Calisma Asamasinda

Eğridere Köyü Facebook

Sosyal Medyada da, beraber kalalim.
Takip et Tiklayiniz

Go to top