FORODİKO

Giyinmenin 'forodiko' cası “Kuvel , kunci , tokmak , roke (gama) yiğ , teşi , nima , dola , sayvan ,” artık tarihe karışan bu sözcükler , yıllar önce kış aylarında her gece söylenen ve giysilerimin hazırlanmasında en etken olan araç ve hammadderlerden başka bir şey değildir.
Yıllarca beldemiz h...alkın en lüks ve en zorunlu gereksinmesini karşıladığı endüstri bitkisi “kendir” den bahsediyorum.

Bu gün değerini bilenler tarafından aranan FORODİKO (keten) ‘dan söz ediyorum.
Evet sağlık açısından değeri yeni yeni anlaşılan keteni yaşlılar , sandıklarında eski anılarını hatırlamak için , en kıymetli el emeği , göz nuru olarak bir eseri antika gibi saklamaktadır .
Kendir genel olarak nisan ayında ekilir .
Ağustos ayında bir bölümü koparılır.
Bir bölümü de Kuvel (tohumluk kendir) olarak Eylül ayına bırakılırdı .
Sökülen Kendir sapları bir süre yağmur altında veya sıcak su içine bırakılırdı . K
olay soyulup “kunci” (içi boş odunsu kısmı) ‘dan ayrılabilmesi için .
Bir kurşun kalem boyundaki kısmı kırılarak soyulurdu .
Soyma işi de bir sanattı .
Bir elde birikmiş kırık parçalar ve onların ucundan sarkan , taranmış dalga dalga uzun saçlar örneği lifler.
Bu lifler elde öylesine bir dekor oluştururdu ki ressamın arayıp bulamayacağı bir hazine gibi .
Kuncilardan ayrılan lifler tokmağa götürülür döğülürdü .
Tokmak (su ile dönen büyük bir çarka bağlı iki veya dört büyük ağaçtan oluşurdu.
Çark döndükçe büyük ağaçların biri iner , biri kalkar ve kendir liflerini pat-küt diye döğerdi.)
Tokmak altında birkaç tokmak yiyen kendir lifini , altını üstüne çevirme işi de bir sanat ve sabır işiydi.
Küçük bir dikkatsizlik sonucu tokmak ağacının insan eline veya başına düşmesi bir hiçti .
Tokmakla dövülen kendir iplikleri renk ağartması için üç gün üç gece “dola” (liflerin içine konduğu altsız bir sepet veya silindir biçiminde bu iş için yapılan ağaç kap.
Bir tekne içine oturtulur .
Üst ağız kısmına geçirken bir bez (sayvan) içine ateş külü konulurdu.
Kül bu günkü deterjan görevini üstlenirdi. Kaynatılmış su bu kül üzerine dökülür , altından çıkan su alınır , bir miktar daha eklenerek tekrar kaynatılıp dökülürdü . Bu işleme dola denirdi .
Üç gün üç gece yapılan dola işleminden sonra çıkarılan kendir lifleri kurumaya terkedilirdi .
Kuruyan kendir lifleri bu iş için özel olarak yaptırılan demir tarakla taranır , bu gün piyasada satılan yün iplik şeklini alıncaya dek sürdürülürdü.
Taranmış kendir “roke” (20-25 cm. uzunluğunda konik bir ağaç parçası.) Ucuna sap olarak takılan 50-60 cm. uzunluğunda bir odun geçirilince “roke-gama” tamamlanmış olurdu.
Kendir “gama” ya imam sarığı şeklinde sarılır ve işlenip iplik yapılmaya hazır hale gelmiş olurdu.
Kış gecelerinin en zevkli uğraşısı rokesi belinde ocağın etrafını sarıp kendir işlemekti.
İdare gaz lambasının titrek alevinden yansıyan ışığın altında , birkaç odun alevinin yayıldığı ocakbaşını ayın hilali gibi sardığımız kış geceleri ninelerimizin , annelerimizin ve evde bulunan hanımların yorgunluğunu unutturan ocakbaşı sohbetleri …
Hepsinin belinde ateşe ve uzun gecelere meydan okurcasına sokulmuş rokeleri…
Kendirin işlenerek iplik haline getirildiği o mutlu günlerde bu günkü çağın geliştirdiği aygıtlar arasındaki kış gecelerini karşılaştırdığımda eskilerin daha mutlu olduğu kanaatindeyim.
Bilmem o zaman ki çocukluğumun verdiği sorumsuzluktan kaynaklanan mutluluk mu ? Veya yaşlılarımızın dediği gibi :
“ O zaman herkes olduğu ile yetiniyor , başkalarının kuyusunu kazmak için türlü oyunlara başvurmuyordu .
Bu gün ise herkeste olduğundan fazlasına sahip olma hırsı var .
Bu hırs da insanları türlü oyunlara yöneltmeye , TV , ocakbaşı tatlı sohbetlerini yok etmeye , gençler ile yaşlılar arasındaki saygı ve sevgi bağlarını koparmaya ve mutsuzluk uçurumuna doğru sürüklemeye devam etmektedir .
” Yaşadığımız zamanın eskiyi yok etmesi gerçeğinden midir? Rokede sarılan kendir işlendikçe “yiğ” (işlenmiş kendirin sarıldığı tepesi ve dibi ince ortası kalınca bir odun.
Özel olarak yaptırılırdı . Dibine tencere kapağını andırır ağaç teker takılırdı.) doldukça daha bir dengeli dönerek havada daireler çizerdi.
“Teşi” (kendirden iplik yapmak için kullanılan yiğin daha büyük şekli.)
İşlenen kendir iplikleri “kelepçe” (tahtadan yapılmış 40-60 cm. uzunluğunda İngiliz anahtarı şeklindeki araç) ‘ye sarılırdı.
Kelepçeden çıkarılan iplik kelebine de “nima” denirdi. Kamıştan yapılan kalemlere “bobin” sarılırdı.
Artık kendir iplikleri dokunmaya hazır hale gelmiştir.

Tezgahlarda dokunan iplikten “ forodiko (ketan) “ meydana gelirdi.

Not:Bu yazı Karadeniz Kültür Platformu Admini Mustafa İLHAN tarafından kaleme alınmıştır.
Bizim kültürümüz olduğu için site sakinlerinin bilgilerine sunulmuştur.

Mehmet Çokluk
Erzincan 11 Haziran 2010


 

Login


 

Ziyaretçi Defteri

pasamehmet
Herkeze Selam, acaba bu ""Sülaleye dayali Soy Ağacimiz."" ne zaman faaliy...

Ilkokul Mezunlarimiz

Eğridereköyü İlkokulu ilk olarak 1948 - 2008 Eğitim Yili

Calisma Asamasinda

Eğridere Köyü Facebook

Sosyal Medyada da, beraber kalalim.
Takip et Tiklayiniz

Go to top