SIRADIŞI, TOPLAMA BİR YOLCULUK (3)

Göz kapaklarım sanki benim değil, hükmedemiyorum.
Bedenim, Güneşin ve toprağın sıcaklığı arasında erimiş gibi, kıpırdatamıyorum.
Hiç bir uzvum beynimin emirlerini kabul etmiyor, her biri isyanda.
Yapışıp kalmışım, Kukula Suyu düzünün çimenlerine.
Derinlerden gelen bir nara (kuyis) sesi ile irkiliyorum, kopu veriyorum çimenlerden.
Uzuvlarım benim artık.
Ne kadar zaman bilemiyorum, uyuduğumu anlıyorum.
İrkilmeme, uzuvlarıma hükmedebilmeme sebep olan sesin sahibini arıyorum, bulamıyorum.
Yayla yolcusu olduğum aklıma geliyor.

Kalusa’dan yukarı bakınca tembellik çöküyor üstüme.
Geri gitmesi daha kolay diye düşünüyorum.
Yolculuğa başlarken kurduğum hayaller aklıma gelince diriliyorum. Kukula Suyu ile elimi yüzümü yıkadıktan sonra “sepetika”mı sırtıma alıp “Ya Allah!” deyip yola koyuluyorum.
Kıvrımlı, dar, kâh taşlı, kâh toprak bir yoldayım.
Yolculuğa neşe katmak için kendi kendimle sohbet ediyorum, naralar atıyorum, türküler çığırıyorum, hayaller kuruyorum. Siyasetçi oluyorum, milletim ve memleketim için çözüm üretiyorum; âşık oluyorum, maşukumla vuslatı yaşıyorum; futbolcu oluyorum, rakip kalelere gol yağdırıyorum; ozan oluyorum, sevdamı sazın tellerine döküyorum; Kürşad oluyorum, kırk çerim ile düşmanları bozguna uğratıyorum; Tarkan oluyorum, kurdumla beraber kötülerle savaşıyorum; zengin oluyorum, fakir-fukaranın derdine çare arıyorum; Hızır oluyorum, sıkışan kula derman oluyorum; ölü oluyorum, mezarımın başındaki insanların benim için söylediklerini dinliyorum…
“Sepetikam” ağırlaştı, ayaklarımın dermanı azaldı, tenim terlemeye başladı. Dinlenme amaçlı güzel bir yer ararken “Çarşamba yolcuları”ının konakladığı yerde olduğumun farkına vardım.
“O kadar yolu ne zaman yürüdüm?” diye sordum kendi kendime.
Artık bundan sonrası kolay, dümdüz yol. Bekir Irmağı’ndan aldığım armutlardan yerken, horon oynamaktan topraklaşan yere bakıyorum. Burada kaç kişinin horon oynadığı hesabını yapmaya çalışıyorum. Keşke Çarşamba günü bu yolculuğa çıksaydım. “Çarşamba yolcuları” ile birlikte olur, yaşanan neşeye ortak olurdum.
Bu arada “barakas”lardan eksik olmayan kendime, horon oynamayı öğrenemediği için kızıyorum. O kızgınlıkla birlikte kendimi yola atıyorum.
Ayaklarım daha hızlı çalışıyor, bir an önce yaylada olmayı arzuluyorum.
Haşmetiyle, gümrahlığıyla önümde duran Mangan Ormanı’nı teğet geçerken “cıfın” çiçeği kokusunu çekiyorum içime. Ormanda bekçilik yapan Hasan - Hüseyin Kacor amcaları arıyor gözlerim, ormanın derinliklerinde. Pirvana yokuşunu çıkınca inek sesleri gelir kulağıma. Sonra bir, iki, üç… derken bir sürü inek görürüm. Çoban Kuri amca bir kayanın üstüne oturmuş, her zamanki gibi sigarasını tüttürüyor. Uzakta olduğu için el sallamakla yetiniyorum. Karşılık verince, gayri ihtiyari gülümsüyorum.

Bir gün yine yaylaya giderken bir kaya parçasını yastık yapıp uyur vaziyette gördüğüm an gelir aklıma. Dümdüz yolda, yolu tamamlama rahatlığı içerisinde vadiden aşağıya doğru bakarken kendime göre muhteşem sesimle
“Daha senden gayri aşık mı yoktur. Nedir bu telaşın vay deli gönül” türküsünü en yüksek perdeden dillendiririm.
Son virajı dönerken yayla bana bakar, ben yaylaya. Koçinoğom yokuşunda yorgunluğumla tembelliğim bir birine karışmış vaziyette ağır ağır adımlarla ilerlerken Hacı Recep Toko’nun sesi ile kendime gelirim.
Geldim artık, yayladayım.
Babam Çekal Muhammed’in evinin önü kalabalık.
Cemal Mişo, Muhammed Kurşum, Mehmet Kaptan, Ahmet Ğurna, Ahmet Kondar, İbrahim Tenbekir’in koyu çaylar eşliğinde yaptıkları koyu sohbeti selamım ile bozarım.
Sepetikamı usulca yere bırakırken “köyden ne haber” nevinden sorulara cevap vermeye çalışırım.
Müthiş bir güzellik, müthiş bir ortam.
Her birini farklı bir değer olarak gördüğüm büyüklerimin tarihten-siyasete, geçmişten-güncele, bilgiden-tecrübeye… doğru seyreden sohbetlerini pür dikkat dinlerken arada birbirlerine yaptıkları sözlü ve fiili şakalara kahkaha ile gülmemek için kendimi zor tutuyorum.

Hazırda bulunanların yavaş yavaş ayrılması ile ben de, tarifi imkânsız bir hissiyatı yaşayarak mezarlıklara doğru yol alıyorum.
Devam edecek

Ayhan HOŞ
Haziran 2010, YOMRA


 

Login


 

Ziyaretçi Defteri

pasamehmet
Herkeze Selam, acaba bu ""Sülaleye dayali Soy Ağacimiz."" ne zaman faaliy...

Ilkokul Mezunlarimiz

Eğridereköyü İlkokulu ilk olarak 1948 - 2008 Eğitim Yili

Calisma Asamasinda

Eğridere Köyü Facebook

Sosyal Medyada da, beraber kalalim.
Takip et Tiklayiniz

Go to top