SIRADIŞI, TOPLAMA BİR YOLCULUK (5)

Gece, gökte altın bir tepsi gibi parlayan ayın ışığı ile gündüz gibiydi.

Büyüleyici bir güzellikti. Gecenin karanlığından gündüzün aydınlığına geçmek üzereyiz.
Bir başka büyüleyici güzellik…
Güneş henüz yüzünü göstermemiş ama havanın durumuna bakılırsa yüzünü göstermeye başladığı andan itibaren kavuracağa benzer.
Sabahın soğuğu tatlı tatlı üşütüyor.
Birkaç saat sonra yaşanacak olan sıcaklığı hissettikçe bu soğuktan biraz depolama ihtiyacı duyuyorum.
İnekler sağılmış ve yemlenmiş.
Baş çobanın emri bekleniyor.
Kulaklar “yatak” tarafından gelecek olan sese kilitlenmiş durumda.
Beklenen ses geliyor:
“Sürün Sarboliso’ya.”
Baş çobanın hava şartlarına ve otlak durumuna dikkat ederek verdiği emir üzerine herkes gibi ben de inekleri sürüyorum
Sarboliso’ya doğru.
Yukarıdan, aşağıdan ve ortadan sürülen sığırlar ile sürü oluşmuş ve çobanlara emanet edilmiş durumda.
Emaneti ehline teslim edip geri dönüyorum.
Tenbekir amcanın radyosu açık, sabah türküleri program kuşağı, türküyü söyleyen bayana gayr-i ihtiyari eşlik ediyorum.
“Yolumuz guuurbeteee düştüüü.
Hazin haziiin ağlarrr gönüüül.
Araya haaasretliiik girdiii.
Hazin haziiin ağlarrr gönüüül.”
Genç bir kız, ineklerini sürüye katmakta geç kaldığı için olsa gerek asabi ve hızlı bir şekilde ineklerini sürmeye çalışıyor.
Böyle durumlarda olması gereken oluyor, inekler sağa sola kaçışıyor, genç kızın asabiliği biraz daha artıyor.
Sırtındaki hayvan gübresi dolu sepet ile çayıra gitmekte olan bir başka genç kız ona yardımcı oluyor.
Bir kadın “Kızım yatakları kaldır.” diye sesleniyor evindeki birine, bir başka kadın “Elli bir defa çevirdikten sonra sütü akıt.” diye tembihte bulunuyor, sütü makineye vuracak olan kişiye.
Bir kadın buzağısının boynundaki ipi kazığa bağlıyor, aynı zamanda, komşusu olan kadına “Odunlara gidelim mi?” diye soruyor.
Bir adam ahırdaki hayvan pisliğini kürekle dışarı taşıyor, bir başka adam bahçe duvarından düşen taşları yeniden duvara yerleştirmeye çalışıyor.
Bir delikanlı ağır adımlarla mezarlıklara doğru yürüyor, bir başka delikanlı evin önündeki odunları kırıp sobalık hale getirmeye çalışıyor.
“Gülşişe”,
“Cergına” ve
“Kuvara” anagalar Korkulukun evlerinin önündeki kayaların üstüne üçgen pozisyonda oturmuş sohbet ediyor.
Ben ise dönüş yolundayım, köye doğru.
Sırtımda “sepetika” ile çıktığım yayladan elimde “bakraç” ile dönüyorum.
“Bakraç” taşımak daha zor.
Hem ellerimi yoruyor hem de içindekini dökmemek için adımlarımı dikkatli atmak zorundayım.
“Koçinoğom”a doğru inerken Recep Toko ile selamlaşıyorum,
“Sakalli”ya el sallıyorum,
Yakup Bibiç’in sesini duyuyorum.
Susamadığım halde yayla suyudur, soğuktur, köyde bulunmaz diye fırsat bu fırsat deyip
“Koçinoğom Suyu”ndan içiyorum, elimi yüzümü yıkıyorum.
Yaylaya çıkarken üst yolu kullandığım için yayladan inerken alt yolu kullanmak istiyorum.
“Mangan”a doğru inen patika yoldayım.
Karşı tarafımda
“Candoyatak”.
Ormana girmeden dönüp yaylaya bakıyorum.
Yüreğim lastik gibi gerilmiş, bir ucu yaylada, bir ucu bende.
“Mangan”dayım.
Çam ağaçları bir başka kokar, kuşlar bir başka öter bu ormanda.
Hava bir başka hava, renk bir başka renktir bu ormanda.
Aslında durum bütün ormanlarda aynıdır ama bu orman “bizim” olduğu için farklıdır, diğer ormanlardan.
“Kuzguna yavrusu şahan görünür.”
misali bizim olan, bizden olan her şey güzeldir.
Ağaçlara kazınmış hatıra yazılarını, isimleri okuyarak çıktım
“Mangan”dan.

Ayhan HOŞ
Ağustos 2011, Yomra


 

Login


 

Ziyaretçi Defteri

pasamehmet
Herkeze Selam, acaba bu ""Sülaleye dayali Soy Ağacimiz."" ne zaman faaliy...

Ilkokul Mezunlarimiz

Eğridereköyü İlkokulu ilk olarak 1948 - 2008 Eğitim Yili

Calisma Asamasinda

Eğridere Köyü Facebook

Sosyal Medyada da, beraber kalalim.
Takip et Tiklayiniz

Go to top