ZOR YILLAR…

“Adam; bir elinde sigarası, bir elinde radyosu günün yorgunluğunu üzerinden atar gibi yürüyordu.

Radyosu büyüktü, ağırdı ve ara sıra kütük taşır gibi omzunda tutuyordu.
Meskûn mahallerde açık olan başka radyolar sesini çalmasın(!), sadece kendi radyosunun sesi duyulsun diye de sesini sonuna kadar açıyordu.
O yıllarda radyo veya teyp ile çayıra gitmek; zor olan ot biçme işini şarkılar türküler eşliğinde keyif alarak yapmayı sağlasa da, “yokluk” içerisinde olanların karşısında “varlık” gösterisi idi.
Ardından gelen eşi, sırtındaki 35–40 kg ağırlığındaki ot yükü ile onun adımlarına ayak uydurmaya çalışıyordu.
Eşinin aksine her adım sonrasında yorgunluğuna yorgunluk katıyordu.
Eşi; muhtemelen, eve varınca yemek ve çay sonrası ayaklarını uzatıp dinlenmenin keyfini hayal ederken o, evde yapacağı yemeği, pişireceği ekmeği, yıkayacağı çamaşırı ve yarın için yapacağı hazırlığı planlıyordu kafasında.
” Yukarıdaki hikâyecik yokluğun esareti altında bütün işlerin tamamen insan gücüne dayalı olarak yapıldığı yıllara ait.
O yıllar ki, kadınlarımızın erkeklerden daha fazla çile ile yoğrulduğu yıllardır.
O yıllar ki, erkeklerin sırtlarında yük taşımaktan imtina ettiği ve bunu “zül” saydığı yıllardır.
O yıllar ki, aslında erkekler tarafından yapılması gereken işlerin kadınlar tarafından yapıldığı yıllardır.
Gece gündüze doğru dönerken elinde gazlı fener ile kilometrelerce yola revan olup sırtında ot yükü ile evine dönen ve bunu akşama doğru tekrarlayan,
Bir taraftan soğuk, bir taraftan ter içinde ahırdaki hayvan gübresini sepet sepet çayıra taşıyan ve gübreyi elleriyle çayırın her noktasına dağıtan,
Sis, ormandaki ağaçların arasında usul usul kıvrılırken ve çisenti altında ürperten yalnızlığı yaşarken orak sallayarak ot biçen,
Ayağının ulaşabildiği her yerde bulunan bir tutam otu ölüm tehlikesi altında almaya çalışan,
Mısır çuvalının yanında ısınmak için yakacağı odunu da sırtlayıp, diz boyu karı yara yara değirmene giden, Yayladan yük ile köye inen, köyde tarladaki işlerini yapan ve tekrar yük ile beraber yaylaya çıkıp ineklerin hizmetini yapan, Dik, kıvrımlı, yol denemeyecek yollarda yükün altında inleyerek, ipin omuzlarını kesmesiyle oluşan acıyı yaşayarak odun taşıyan… “Yok”u “var”a çevirmek adına gece-gündüz, kar-kış, soğuk-sıcak, kolay-zor… demeden mücadele eden, kadınlarımızın yaşadığı ızdırabın, çektiği çilenin tarifi imkansız olsa gerek.
Yolda yürürken erkeğin arkasında olan kadınlarımız iş konusunda erkeklerin hep önünde oldu.
Kendisine yükletilen sorumluluğun gereği ne hastalığında dinlenebildi, ne canının çektiği bir şekilde yemek yiyebildi, ne de deliksiz bir uyku çekebildi. Hep bir telaş, hep acele… Çizilen tablodan erkeklerin hiçbir şey yapmadığı anlaşılmasın.
Mutlaka erkekler de yorulmuştur, ezilmiştir.
Ancak; kadın gücü ile erkek gücünü kıyasladığımızda kadına hak etmediği bir yükün yüklendiği ve erkeklere nazaran daha fazla yıprandığı aşikârdır.
O zor yıllarda; sabahın ilk ışıkları ile evinden çıkıp çayırda, tarlada, ormanda çalıştıktan sonra akşam karanlığı çökünce evine dönen, dinlenme fırsatı bulamadan ev işlerini yapan, kendine zaman ayıramayan, kendisi için emek harcayamayan, kendini düşünemeyen, hayatın güzelliklerini bilemeyen, yaşamanın tadına varamayan, köy ile yayla arasında sıkışan hayatlarında hayal bile kuramayan annelerimiz, hakkınızı helal ediniz.
Ahirete göç edenlere Yüce Mevlâ’dan sonsuz rahmet; hayatta olanlara sağlıklı ömürler dilerim.

Ayhan HOŞ
Şubat 2012, Yomra


 

Login


 

Ziyaretçi Defteri

pasamehmet
Herkeze Selam, acaba bu ""Sülaleye dayali Soy Ağacimiz."" ne zaman faaliy...

Ilkokul Mezunlarimiz

Eğridereköyü İlkokulu ilk olarak 1948 - 2008 Eğitim Yili

Calisma Asamasinda

Eğridere Köyü Facebook

Sosyal Medyada da, beraber kalalim.
Takip et Tiklayiniz

Go to top