“İNSANDIR SANDIKLARIM”

İnsanlar doğar, büyür ve ölür.

Tıpkı diğer canlılar gibi. Bütün canlıların ortak özelliği olan bu doğum ile ölüm arasındaki süreçte, “fıtrat”a uygun yaptıklarımızdır bizi diğer canlılardan ayıran ve “insan olma” vasfını kazandıran.
Doğum ile ölüm arasındaki “ömür” dediğimiz süreçte beynimize işlediğimiz ve insanlarla ilişkilerde önem verdiğimiz “değerler” sayesinde insan oluyoruz. Hayatımızı bu “değerler”le süslemediğimiz sürece insan olmanın bir kıymeti yoktur diye düşünüyorum.
Şahsiyetimizi belirleyen bu “değerler” gerek aile, gerek okul, gerek çevrenin verdiği eğitim ile kazanılsa da esas kazanma insanın kendi kendine verdiği eğitim ile olur.
Kişinin kendi kendini yetiştirmesi ve “oto kontrol” yapmasıdır önemli olan. “Değerler”le nakış nakış süslenerek oluşturulan “şahsiyet”, kişinin bütün özelliklerine yön verir ve toplum içerisindeki yerini belirler.
Milli ve manevi değerlere sahip olma, insanlara değer verme, sevgi ve saygı gösterme, iletişimde “tatlı dil” kullanma, tasayı ve neşeyi paylaşma, yardımsever olma, zikirde ve fikirde aynilik, hoşgörü, merhamet ve tevazu sahibi olma, dürüst olma, devlet malına sahip çıkma ve koruma, “ kendin için istemediğini kardeşin için de istememe”… gibi vasıflar şahsiyetimizi belirleyen “değerler”den bazılarıdır.
Kimi insan vardır bu değerleri doğumdan ölüme kadar olan süreçte taşır.
Kimi insan vardır bu değerleri sonradan kazanır.
Kimi insan da vardır bu değerleri kaybeder.
Sonradan kazanan ne kadar takdiri hak ediyorsa, kaybeden de o kadar hakir görülmeye lâyıktır.
Kaybetmenin altında yatan sebeplerin arasında yer alan “statü” değişikliği ile “değer” kaybına uğrama, kabul edilemeyecek bir değişim olgusudur. “Servet” ve “iktidara” sahip olma ile kendini gösteren bu değişim sonrasındaki “şahsiyetsizlik”, kişinin “ne oldum delisi” sıfatıyla yaftalanmasına sebep olur.
“Servet” ve “iktidara” sahibi olma ile kendisini çok farklı gören, bu farklılığı çevresine hal ve hareketleriyle hissettirmeye ve kabullendirmeye çalışan bu “çukur adamlar” toplumun bozulmasına, değer kaybına uğramasına sebep olan baş aktörlerdir.
“Geçer akçe”nin “şahsiyetsizlik” olmasının en büyük müsebbibi bunlardır.
Dürüstlüğün hastalık olarak görülmesine sebep olan bunlardır.
“Adamına göre muamele” anlayışının sebebi bunlardır.
“Fakir fukara”nın boynu bükük dolaşmasına sebep olan bunlardır.
“Kökü mazide olan atiyim” diyen neslin köklerinden ayrılmasına sebep olan bunlardır.
Değerlerimizin yok olmasına sebep bunlardır.
“Bizim bize” düşman olmamıza, “bizim bizi” tanımamamıza, “bizim bizden” uzaklaşmamıza sebep olan bunlardır.
*** “İnsanları tanımaya yarar bazı mevkiler,
Tanımak istediğin insana mevki ver.”
*** İlköğretim çağındaki çocuklarımıza küçüklere sevgi, büyüklere saygı gösterilmesi gerektiğini and içtirerek öğretmeye çalışıyoruz.
Acaba kişi, küçüklüğünden dolayı sadece sevgiyi mi hak ediyor? Ya da büyüklüğünden dolayı sadece saygıyı mı hak ediyor?
Sevgi ve saygıda kıstas yaş ise doğrudur.
Ancak kıstas “şahsiyet” olursa -ki olması gerekir- kişi her ikisini de hak edebilir veya etmeyebilir.
Amiyane tabirle “oturup kalkmasını bilen”, “şahsiyet” sahibi herkes hem sevgiyi hem de saygıyı hak ediyordur.

“Sandıklarım, sandıklarım.
Açılsın tüm sandıklarım.
Hayvandan beter çıktı,
İnsandır sandıklarım.”

Selam, sevgi ve saygılar…
Ayhan HOŞ
Kasım 2008, Yomra


 

Login


 

Ziyaretçi Defteri

pasamehmet
Herkeze Selam, acaba bu ""Sülaleye dayali Soy Ağacimiz."" ne zaman faaliy...

Ilkokul Mezunlarimiz

Eğridereköyü İlkokulu ilk olarak 1948 - 2008 Eğitim Yili

Calisma Asamasinda

Eğridere Köyü Facebook

Sosyal Medyada da, beraber kalalim.
Takip et Tiklayiniz

Go to top