SIRADIŞI, TOPLAMA BİR YOLCULUK (1)

Yaz aylarından bir ay. Güneşin tüm haşmetiyle dünyayı seyrettiği günlerden bir gün. Yeşilin her çeşidinin iç içe girmesi ile oluşan ebruvari bir güzellik. Köydeyim ama maralın avcıyı dağa çağırması gibi hayal ettiğim yaylanın güzelliği de beni dağa çağırıyor. İçim içime sığmıyor. “Yaylada olma, akşam “barakas”ta muhabbet etme, gündüz ise “yatak”ta kıyasıya futbol oynama” arzusu rahat bırakmıyor beni. Gideceğim gitmesine yaylaya da, annemden izin koparmak zor. Çünkü hangi “ahval ve şerait”te olursa olsun, mümkünü yok annem beni tek başıma yaylaya göndermez. Yarım ağız yayla konusunu açınca annemden hiç beklemediğim bir teklif gelir. -İstersen git, yaylaya. Baban da bir şeyler istemişti, götürürsün. Babam “Çekal Muhammed”in istedikleri ve bana azık için “peynir, ekmek” türünden yiyecekler bir “sepetikaya” konur. “Sepetika”yı sırtıma alırken “yaylaya çıkınca haber gönderin bana” nevinden tembihlere dualar ekler annem. Yola revan olmuşken “Sirimina Hala”nın sesine dönerim ve kısa bir sohbet sonrasında onun da duaları ile yol almaya devam ederken görünmez olur bana evimiz. “İsmail Kaska amca”nın evini geçerken anlaşılır-anlaşılmaz sesler gelir kulağıma. Aşıkların buluşma, yorgunların dinlenme yeri Boro’dan gelir bu sesler. Boro, “aşık kayası, suyu, basamaklı yolu ve dinlenme yeri” ile meşhur Boro. Usul usul ağlamaların yapıldığı yerdir Boro. İsyan naralarının göğe ulaştığı yerdir Boro. Muhabbetlerin kıvamına erdiği yerdir Boro. Aşıkın maşukuna kavuştuğu yerdir Boro. Sırtlarındaki ot yükünün sebep olduğu güç ve sıvı kaybını telafi etmek için kadınlar mola vermiş durumda Boro’da. Sabahın erken saatlerinde çayıra çıkmışlar, ot yüklenmişler ve eve dönüş yolundalar. Kimisi kana kana su içiyor, kimisi su vurduğu yüzünü eşarbı ile kuruluyor, kimisi sırtını yüküne dayamış yorgunluğunu gidermeye çalışıyor, kimisi bir başkası ile sohbet ediyor, kimisi dalgın dalgın yere bakıyor… Bir “zalim” memleket ve “mazlum” insanlar. “Zalim” olsa da memleket seviliyor, çünkü bizim. Ürkek ve de hızlı adımlarla kadınların arasından geçip basamakların sonuna varınca karşımdan “Malifotra Dedega” gelir. O da yükünü sırtlamış; ağırlığından olsa gerek, büklüm büklüm. Yoldan çıkıp kaçıyorum. Çünkü; yük, yorgunluk dinlemez, çakı bıçağı ile sol elinin işaret parmağını kesiyor gibi yapıp “keseceğum” demesi her an için muhtemel. Skodiyaların evinin altından geçip aydınlığa çıkınca terzisi, ayakkabıcısı ve bakkalları ile Şersa’nın merkezindeyim. “Kukuro amca”nın bakkalının önünden bir çocuk iç geçirmesi ile geçerken “Hacı Şaf Dede”nin bakkalının içinden gelen bisküvi kokusu başka bir iç geçirme yaşatır bana. Gözüm kimseyi görmüyor ama “Hacı Şaf Dede”nin bir kadına “yarın hava bozacak” deyişini duyuyorum. Başımı kaldırıp dağlara doğru bakınca geçeceğim yollar gelir gözümün önüne. Tufan’ın evinin önündeki papatyaların güzelliklerinin büyüsü ile yürümeye devam ederken, annemin deyişi ile “Padişah Hava Kibica”ya uğradım. Kuzenlerim ile biraz oyun oynadıktan sonra tekrar sepetikayı alırım sırtıma. Evinin balkonundaki yatakta Kur’an okuyan “Veysel Tenda”ya, uzun sakalları ile Osmanlı vezirini andıran “Abuş”a, sesinin gürlüğü ve atikliği ile beynimde yer eden “Çirbi”ye, güzel insanlar “Muhammet ve Huriye Kâtib”a, evinin balkonunda oturup elindeki armudu yemeye çalışan ak sakallı “Kaşan Dede”ye selam verip varırım Kastan’a. Kastan güzel köyümün güzel bir köşesi. Kiremit Ocağı’na ilişir gözüm. Sonra “Şutur amca” yı görürüm, fındık bahçesinde ot biçerken. Kastan’da esen yelin sıcaklığı yanaklarımı okşarken, Avustormi’da aynı yelin serinliği ile karşılaşırım. Bicur’un hafif meyilli ve dolambaçlı yolundayım. Kastanbera Vadisi’ne doğru birkaç kaya parçası yuvarlayıp çıkan gürültüye kulak verirken ayıların kaçışını hayal ediyorum. Yukardan gelen “Keleko Dede”yi görünce yaptığımdan utandım. “İnşallah kızmaz” temennisiyle ile o bana, ben yere doğru bakarak sırt döndük birbirimize. Gürgenlik. Yorulsam da, yorulmasam da mola vermek gerek. Burası dinlenme yeri. Öyle olmasa “Hacı Koçak” tesis yapar mıydı buraya. Oturmak lazım. Öyle de yaptım. Sepetikamı bir kenara bırakıp hemen yanındaki çeşmeden elimi yüzümü yıkadım, su içtim. Kimse yokken bir sigara tüttürdüm, derin derin. Sigaranın dumanının göğe doğru yol almasını takip ederken epey daha almam gereken yolumun olduğu gelir aklıma.

Evet. Daha çok yolum var da, ne taraftan gitsem? Alt yoldan mı gitsem, üst yoldan mı?

*** Devam Edecek ***

Ayhan HOŞ
Ocak 2010, Yomra


 

Login


 

Ziyaretçi Defteri

pasamehmet
Herkeze Selam, acaba bu ""Sülaleye dayali Soy Ağacimiz."" ne zaman faaliy...

Ilkokul Mezunlarimiz

Eğridereköyü İlkokulu ilk olarak 1948 - 2008 Eğitim Yili

Calisma Asamasinda

Eğridere Köyü Facebook

Sosyal Medyada da, beraber kalalim.
Takip et Tiklayiniz

Go to top