MERHABALAR DOSTUM

Günün birinde bir saman çöpü rüzgârın etkisiyle havalanır. Hayatından pek memnundur, uçmak zevkli ve de neşeli. Ta ki, sıcaklığın da etkisiyle susamaya başladığı ana kadar.

Artık uçmak keyif vermez oldu. Bir ara rüzgârın da hafiflemesi ile eşeğin idrar birikintisinin içine düşer.
Bizim saman çöpü idrar birikintisinin içine düşer düşmez; — Oh be! Deryaya düştük, der.

Can Dostum! “
Göz görmez, akıl görür.” deyişi üzerinden hareketle saman çöpü gibi, pislik içerisinde yüzüp kendini arı suda zanneden çok insan görüyorum. İnanıyorum ki sen de görüyorsundur. Bunlar her yerde var: Siyasette, bürokraside, sporda, müzikte, medyada, sanatta… hayatın her alanında bunları görmek mümkündür. Bunlara “idrar birikinti”sinde yüzüyorsun dense dahi, kabul etmezler. Zira alışmışlar, bağışıklık kazanmışlardır. Menfaatleri gereğidir, orda bulunmak. Menfaat, ah menfaat! İnsana neler yaptırıyor.
Aziz Dostum!
İlk insan ve ilk peygamber Hz. Âdem’in oğlu Kabil’in kardeşi Habil’i öldürmesiyle (ki rahmetli Necip Fazıl KISAKÜREK bu olayı ihtilal olarak değerlendirir) başlamıştır, insanoğlunun şahsi menfaat mücadelesi. “Menfaat kavgaları”,“menfaat sevdaları” ve “menfaat ilişkileri” gırla gidiyor.
Zannedersiniz ki herkes Kabil olmuş ve herkesi Habil olarak görüyor.
Şeref, haysiyet, namus… kavramları lügatlerde en az aranan kelimeler sıralamasında ilk sırayı almış durumdadır.
“Güzel ahlakı tamamlamak üzere” gönderilen Peygamberimiz Hz. Muhammed (s.a.v.)’in tamamlamış olduğu o ahlak gün be gün zayıflıyor, eksiliyor, yok oluyor.
Can Dostum Bir acayip insan olduk.
İsteyerek acayip insan olmadık. Bazı güçler bizi acayipleştirdi.
Sermayenin iktidar savaşında kimimize başrol uygun görülürken kimimize figüran roller verildi.
Biz farkında değiliz ama yapımcılar rollerimizin gereğini başarıyla yerine getirdiğimize inanıyor. Üstelik oynadığımız roller için de ücret ödemediklerinden dolayı da gayet memnunlar, gidişattan.
Sadece hasat zamanı bahçeye girmeyi seviyoruz.
Her durakta otobüs değiştirmeyi alışkanlık haline getirdik.
Evden dışarı çıkmak için hep güneşli havaları kolluyoruz.
Çocukluğumuzda yaptığımız fırıldaklardan daha hızlı döner olduk.
Külfeti paylaşmayı seviyoruz da nimeti paylaşmayı asla. Ali’nin beyni ile düşünmek hoşumuza gidiyor.
Dün Ayşe’ye sevdalı iken, bugün Maria’ya sevdalıyız.
Değiştik be dostum.
Değiştirdiler bizi.
Aziz Dostum. Kendimi bildim bileli, başımı yastığa koyup uyuyamam.
Bir şeyler takılır aklıma, hafakanlar basar beni, beynimde şimşekler çakar.
Gençliğimde bu tür durumlar karşısında kitap okur, odamın tavanındaki tahtaları sayar, tahtaların budakları ile hayallerimin şekli arasında ilişki kurmaya çalışırdım.
Uyuyamıyorum. Kendimle barışık olduğuma inanan ben, artık kendimle kavga ediyorum.
Kendimle olmaktan memnun olan ben, artık kendimle görüşemiyorum.
Kendime sonsuz güven duyan ben, artık kendime inanamıyorum. Ve kendimi uyarma ihtiyacı duyuyorum.
Selam, sevgi ve saygılarımla “bye”. Nerden çıktı bu “bye”
Selam, sevgi ve saygılarımla, hayırlı günler…

Ayhan HOŞ
Temmuz 2008, YOMRA