HAYATINI ÇAYKARA'YA BAHŞETTİ

İstanbul’a göçmek için yola çıktı, çocuklarını yolladı ama o gidemedi Çaykara Belediye Başkanı Sayın Hanefi Tok ile beraberiz. Hanefi Tok ile önce kendilerini konuşacağız. Ondan sonra Hanefi Beyin siyasetle ilişkisini konuşacağız. Siyasetle ne zaman tanıştı, nasıl tanıştı? Son olarak da Belediyeciliği konuşacağız. Çaykara Belediyesi’ni konuşacağız. Artık Büyükşehir’e bağlı, köyleri mahalle olmuş bir ilçeyi konuşacağız. Önce Hanefi Beyi tanıyalım. Sevgili Hanefi Tok, çocukluk yıllarınızdan biraz kendinizi anlatır mısınız bize. Kaç yılında, nerede doğdunuz? Kaç kardeşsiniz? Sizi tanıyalım buyurun…

Yaptığınız çalışmaya teşekkürle başlayalım.

Belgesel gibi bir kitap olacak.
Bizim için de bir anı olacak ve hatıra olarak kalacak. Bunun için size çok teşekkür ediyorum. Ben 1967’de Çaykara Eğridere Mahallesi’nde doğdum. O zaman köydük şimdi Büyükşehir yasasıyla beraber mahalle oldu. İlk ve orta öğrenimimi Eğridere Mahallesi’nde tamamladım. Lise’ye Çaykara’da başlayıp Trabzon Lisesi’nde 1984 yılında bitirdim.

Biraz Eğridere’nin okullarından bahsedelim…
Tabi o günkü durumlar malum. Köylerde yaşayan nüfus oranı çok. Biz orada 5+5 olarak 10 sene Eğridere Mahallesi’nde sabahçı ve öğleciydik. 10 tane 12 tane öğretmenimiz vardı. Çaykara ilçemizin o günkü dönemde 500 hane ile çok kalabalık köyüydü. Nüfusu en fazla olan köylerinden biriydi Eğridere. Dolayısıyla kalabalık olmasından dolayı öğrenci sayısı da çoktu. Sabahçı, öğleci olarak ilkokula devam ettik. Bizim evimiz okulumuza çok yakın olduğu için yollarda çok anılarımız olmadı. Evimiz yaklaşık 200 metre kadar yakındı okulumuza. Herkesin çocukluğunun geçtiği gibi bizim de çocukluğumuz topla, oyunla, arazide, yaylada, merada, hayvan güderek geçti. Daha sonra Çaykara’ya geldik. Babam Çaykara’da esnaftı. Sobacıydı. Babamın eski mesleği de kalaycılıktı. Babam 3 yaşında yetim kaldı. Dolayısıyla amcam vardı, onun abisi vardı. Bir de büyük halam vardı. Dedem öldüğü zaman onlar 12 yaşındaydı. Onlara halam baktı. Düşünün işte o günkü durumu. 12 yaşındaki abla, 6 ve 3 yaşında erkek kardeşler. Babam, 1929 doğumlu ve düşünün 1932 yılında babası öldü. O günkü Türkiye’nin durumunu düşünün. Yiyecek ekmekleri yok… Anneleri var tabi. Anneleri de 2 yıl sonra ikinci bir evlilik yapıyor. Takibi o günkü durumda çocuklarına iaşe sağlamak içindi. İkinci eşiyle gidiyor. Tabi babaannem ikinci eşiyle gittiği gibi halam, amcam ve babam dolayıyla kendi evlerinde yalnız başına hayatlarını sürdürmeye gayret ediyorlar. Babam 9 yaşına geldiği zaman, yine bizim köyden kalaycı ustası birisi tarafından Ordu’ya, Saraycık Köyü’ne kalaycı çırağı olarak götürülüyor.

Babanız 9 yaşında kalaycılığı öğreniyor yani…
9 yaşında kalaycı çırağı olarak götürülüyor. Bizim orada kalaycılık köy itibariyle bir meslekti. Köyde hemen herkes bilirdi.

O dönem kalaycılık ciddi bir meslek her yerde… O zaman alüminyum yoktu henüz galiba…

Evet… Alüminyum yoktu, krom yoktu, hiçbir şey yoktu. İnsanlar bakırı kalaylayarak işlerini görüyorlardı. Babam gittiği yerde kalaycı çırağı olarak kap yıkıyordu. Babam orada bir köy ağasının yanına bırakılıyor ve babam orada 9 yıl kalıyor. 18 yaşına kadar babam köyüne, mahallesine gelemiyor. Orada kalaycılığı meslek olarak ediniyor ve 18 yaşından sonra babam ancak köye gelebiliyor. 1 sene sonra annem geliyor. Annemi de kaçırarak evleniyor. O günkü şartlar da malum. Başlık parası falan yok, zaten bir şey yok. Babam mesleği bu şekilde kazandı ve daha sonra Çaykara’ya yerleşiyor ama bu mesleği bırakmıyor. Orada da sobacılığı öğreniyor ve sobacı oluyor babam. Bizim asıl baba mesleğimiz sobacılık. Oraya gelmeden önce kantariyecilik yapıyor. 1945’li 50’li yıllara kadar kantariye ürünleri satıyor. Orada ortağıyla anlaşamayınca kendi mesleğini kurup sobacı oldu. Böyle bir sürecin ardından biz doğuyoruz. 7 kardeşiz biz. 2 erkek 5 kız olmak üzere 7 kardeşiz. Ben 6 numarayım. Hepsi evlendi. Ablalarımın eşleri öldü. 3 tane eniştem vardı 3’ünü de kaybettik. Hepsi de genç yaşta öldü. 52, 55 yaşlarında vefat ettiler. Onlara da Allah rahmet eylesin bu vesile ile. Aile hayatımız bu. Süreç bu…

Siz babanızın sobacılık yıllarında öğrenciydiniz? Trabzon Lisesi’ne sizi baba gönderdi? Yani meslek öğretmek yerine okuttu.

1983 yılında dershanelerin kapanma durumu vardı. Yoksa Çaykara İnönü Lisesi gerçekten çok başarılı bir okuldu bugün de dahil olmak üzere. Dershaneler kapanacaktı o zaman. Hatırlar mısınız bilmiyorum ama o zaman bir kanun çıkacaktı. Dershaneler kapanacak diye. Biz burada hem İlgi Dershanesi’ne gelelim dedik hem de Trabzon Lisesi’ne kaydımızı yaptırdık. Bizim o dönemki sınıftaki arkadaşlarımız 15 kişiydik. 15 tane lise 2. sınıf öğrencisinin tamamı üniversiteyi kazandı. Bunlardan Cerrahpaşa Tıp’ı kazanan var, hukukçu var, doktor var… 15’imiz de üniversiteyi kazandık.

Bugün de böyle mi Çaykara Lisesi?

Onu da anlatacağım… Tabi şu anda ki Çaykara Lisesi o zaman İnönü Lisesi’ydi. Şu anda Çaykara Çok Programlı Lisesi, Çaykara Anadolu Lisesi ve Çaykara İmam Hatip Lisesi olarak okullarımız çok bölündü. O zaman İmam Hatip yeni açılmıştı. Şu anda Çok Programlı ve Anadolu Lisesi olarak hizmet veriyor. Trabzon’da son 5 yılda ilçelere baktığımız zaman hem TEOG’da hem YGS ve LYS’de şu anda Çaykara ilçemiz eğitimde birinci sırada. Biz bunda iddialıyız. Hala daha devam ediyor. Çok farklı bir eğitim sistemimiz var. Hatta bir ara Abdil Celil Öz vali olduğu dönemde “Çaykara modeli” olarak bu modelimizi Milli Eğitim Bakanlığı’na bu modelimizi anlattık. Nedir bu? Bizim öğrenci evlerimiz var. Sabah 6’da eğitime başlıyoruz, akşam 10’a kadar eğitim veriyoruz. Bu orta öğretimden başlıyor, lise de devam ediyor. Bu nasıl bir öğretimdir? Bu tamamiyle etüt şeklindedir.

Çocukları evlerden mi alıyorsunuz? Çocukların hemen hemen yüzde 90’ı merkezde. Merkez dışında olanlara da taşıma yapıyoruz. Bu eğitim üniversite son sınıf öğrencilerine verilen etüt. Bunu son 2 yıl yapıyoruz. Tabi orta öğretimde de bu akşam 3’den sonra 7’ye kadar devam ediyor TEOG için. Çocuklar taşıma ile beraber adreslerine teslim ediliyor.

Bunu kim yaptı? Kim oturttu bu sistemi?

İlçe Milli Eğitim Müdürümüz Ahmet Çamurali ve iş adamlarımız… Bunun bir de finans boyutu var. Bunu finanse etmek lazım. Çocuklar yiyecek, taşınacak… Yıllardır bu organizasyon finanse oluyor sonuçta.

Bir vakıf mı üstleniyor bunu?

Çaykara Dernekpazarı Vakfımız var İstanbul’da. Onun bayağı desteği oluyor. Trabzon’da ki Çaykaralı iş adamlarımızın desteği oluyor. Çaykaralıların desteği oluyor. Yani eğitime gönül veren, eğitime hizmet etmek isteyen bütün Çaykaralılar bu projeye destek veriyor.

Yük daha çok belediye başkanlarının omuzlarında mı burada?

2014 yılında Belediye Başkanı seçildikten sonra bütün yük belediyelerin üzerine kaldı. Gerek eğitim olsun, gerek barındırma olsun, gerek okulların fiziki durumu olsun… Biz hangi ilçemizden, hangi mahallemizden hangi köyümüzden bize bir talep gelirse gelsin karşılıyoruz. Öğrencilerin kırtasiye ihtiyacını, öğrencilerin barınma ihtiyacını, öğrencilerin taşınma ihtiyacını belediyenin imkanları çerçevesinde karşılıyoruz. Biz yatırımdan çok eğitime daha çok zaman ve para harcıyoruz. Bugün itibariyle Çaykaramızda İmam Hatip’imiz gerçekten çok başarılı. Yeni bir 8 derslik inşa ediyoruz. Onu bitirdikten sonra Anadolu Lisemiz kontenjan olarak kapasite olarak bize yetmiyor. Orada da bir 8 derslik inşallah yapacağız. Bunu nasıl yapıyoruz? 1 ay içinde bunun kabasını bitiriyoruz. Bu da yetmeyecek. Şu anda Çaykaramızda 2400’e yakın öğrencimiz var. Şu anda resmi nüfusumuz 12 bin 874. Bu nüfusa göre öğrenci sayımız çok. Gerek orta öğretimdeki kontenjanımızı veya Anadolu Lisesi’nde ki kontenjanımızı arttırsak çok daha öğrenci gelecek. Ama fiziki imkansızlıklardan dolayı kontenjanları yeterince açamıyoruz. Bu kadar öğrenciyi nasıl barındırıyoruz? Belediyemize ait 150 kişilik yurdumuz var. Fakir öğrencilerimizden para almıyoruz. Büyükşehirimiz bize destek veriyor, iş adamlarımız bize destek veriyor.
Burada yine bir yurdumuzun durumu spor salonuyla beraber, spor aktiviteleriyle beraber, günde 5 çeşit yemek çıkartan, sıcak suyu ile beraber bize gelen öğrenci sadece ders çalışacak, oradaki kurallara uyacak ve okuyacak. 1-2-3 yıl sonra istediği üniversiteyi kazanacak. Biz bunu arzuluyoruz. Onun da bütün finansmasını belediye ve iş adamlarımızdan karşılıyoruz. Belediye derken, Allah için belediyenin kasasından bir kuruş çıkmadı. Biz tamamiyle organizasyon görevini yapıyoruz. Oraya bu işi tamamiyle gönüllü yapan bir müdür aradık. Müdüre, öğretmenlerimize tabi ek yük çıkıyor. Ama sağ olsunlar onlar da başarıyı görünce onlar da hevesleniyorlar.
Bize katkı sağlamak insanlarımız varsa bunların da parasını dernek üzerinden biz bu organizasyonu yapıyoruz. Tamamiyle kayıt altında.

Bunları Çaykara’ya eğitim yatırımları olarak anlattınız.
Gönül dolusu tebrik. Trabzon Lisesi’nden sonra Hanefi Tok ne yaptı. Üniversite sınavına girdim. 1983-84’te Karadeniz Teknik Üniversitesi Orman Fakültesi Orman Endüstri Mühendisliği bölümüne girdim. Burada 4 yılda üniversiteyi bitirdim. Bu arada evde kaldım. Ev arkadaşlarım oldu. Ev arkadaşlarım orasında Trabzonlu vardı, Maraşlı vardı, Konyalı vardı…

Nereden buldunuz?

Siyasi bir ortam mıydı? Siyasetle o zaman mı tanıştınız? Hayır hayır… Siyasi değildi o zaman. Şu anımı da anlatayım. Bizim Çaykara’da 5 katlı bir binamız var. Bu 5 katlı binamızın en altında CHP ilçe başkanının dükkanı vardı. (Olaylı yılları anlatıyorum. 80 öncesi) Üst katında Ülkü Ocakları vardı. Onun üzerinde TÖB-DER, onun üzerinde Halkevi ve en üstte de biz oturuyoruz. Düşünün böyle bir binada oturuyorsunuz. Ömrüm orada geçti ve böyle bir binada hiç kavga olduğunu hatırlamam o binada. O günkü siyasi ortamı ve tamamiyle birbirine zıt olan partilerin hiçbir kavga etmediğini düşünün. 1980 ihtilalinde ben 13 yaşındaydım. Ülkü Ocakları’nda, bugünkü Mehteran takımının çalmış olduğu o insanın tüylerini diken diren eden marşlar vardı. Çırpınırdı Karadeniz’den tutun da benim öğrencilik yıllarımda birinci kattaydı. Oraya uğrardım. O zamanlar, “Bizim ocak” dergileri vardı. O kültür ile Ülkücü kültür ile büyümüş oldum. Üniversite yıllarında tabi o zaman Refah Partisi’ne geçtim.

Niye Refah Partisi? Ocakta büyüyüp Refah Partisi’ne geçmek…

Aileden gelme bir alışkanlığımız vardı. Şöyle; çok siyasetin içinde yer alan biri değildik. Ta ki üniversiteyi bitirene kadar. Üniversite bitene kadar arkadaşlarla Milliyetçi grup ile birlikte devam ettim. Mesela üniversitede ki öğrenci dernekleri, öğrenci başkanlığı gibi yerlerdeki oylamalarda milliyetçi grup ile hareket ettik. Dolayısıyla o yıllarda Akıncılar Grubu vardı. Ne vardı; sağ-sol vardı. Biz sağ denen grupta yer alıyorduk. Milliyetçi muhafazakar bir aileden gelmiş biriyim. Daha çok milliyetçilikten ziyade muhafazakar bir aileden geldim. Babam siyasetin içindeydi eyvallah… Refah Partisi’nin o zaman yönetim kurulu üyesiydi. Amcalarım da yönetimdeydi. Milli Nizam’dan gelen bir aidiyetimiz vardı bizim Refah Partisi’ne. Muhafazakar bir ailede olunca ve ailede Milli Nizam’dan bir gelenek gelince ister istemez oradan devam ettik.

Üniversite, askerlik derken iş hayatı… Biraz iş hayatına dönelim.

Ben babamın iş yerine devam ediyorum. Babamın demir, saç, inşaat malzemesi satan bir dükkanı var. Abim İstanbul’a 1986 yılında gitti. Bizim çelik eşya üretimimiz vardı. Sandalye yapıyorduk, soba yapıyorduk, divan yapıyorduk. O yıllarda abimin 10 tane işçisi vardı Çaykara gibi bir yerde. Müthiş bir üretim ve müthiş bir satış vardı. Abim 1986’da gittiği gibi babama kaldı dükkan. 1988’de ben bitirip geldim ve bütün makinaları sattık. Mobilya işi vardı o yıllarda. Onu da tasfiye ettik. Biz babamla beraber orada sobacı, inşaat malzemesi, demir, saç, nalburiye türü küçük bir esnaf olarak orada çalışmaya gayret ettik.

Babayla beraber ticaret yaptınız… Baba ne zaman rahmetli oldu?

Evet babamla beraber ticaret yaptım. 5 Ocak 2005 yılında da babam rahmetli oldu. Tabi o zamana kadar hemen hemen 15-16 yıl babamla birlikte ticaret yaptık. Askerden geldikten sonra 24 yaşındaydık ve tabi evlilik hasıl oldu. Babam da “Evlen” diye beni sıkıştırıyordu. Benim bir aşk hayatım olmadı. Aileden de bir gelenek olarak ben birini sevmedim, aşık da olmadım. İyi ki de olmadım. Sevdiğim bir eşim var, güzel bir ailem var. Allah nasip etti işte. Ben babamla arkadaş gibiydim…

Evet, Hanefi Bey aktif siyasete gelelim… Babanız Milli Nizam geleneğinden gelen, Milli Selamet Partisi, Refah Partisi çizgisinde… Siz de aile geleneğine tabi oldunuz üniversite yıllarından sonra. Aktif siyasete ne zaman başladınız?

Askerden 90 yılında geldim. Aktif siyasete de 90’da başladım Refah Partisi ile başladım. İlçe Yönetim Kurulu üyesi olarak başladım. Tabi bu arada evliyim ve 4 çocuğum var. 2 oğlan, 2 kızım var bir de torunum var. 1991 yılında ilçe yönetim kurulu üyesi olarak o günkü durumda Refah Partisi’nin kapatma dönemi, daha sonra Fazilet Partisi… 2001 yılında kurucu ilçe başkanı olarak AK Parti Genel Merkezi tarafından bana görev tevdi edildi. 2001 yılından 2008 yılına kadar bu görevi 7 yıl devam ettirdim. Daha sonra 2009 yılında belediye başkan adaylığım oldu. AK Parti’den Çaykara Belediye Başkan adaylığım oldu. Orada feodal bir yapı vardı ve kaybettik.

O yapı sizi yendi ve 2014’te tüm Çaykara oy verdi. 2014’te Büyükşehir olduk ve Allah bize bu ilçeye hizmet etmeyi nasip etti.
Ve… Türkiye’nin çok güzel, en güzel ilçelerinden biri. Nüfusu az olmasına rağmen adı büyük. Özellikle de Uzungöl’ü ile tanınan turizm merkezli bir Çaykara var şimdi. Ne yapıyorsunuz?
Çaykaramız 1947 yılında ilçe oldu. 420 kilometrekare toprağı olan bir ilçe. Coğrafi olarak Trabzon’un ikinci büyük ilçesi. Resmi olarak da 12 bin 874 nüfusumuz var. Tabi bunun yanında bizim, Trabzon’umuzun Türkiye’ye ve Dünya’ya mal olmuş bir Uzungöl’ümüz var. Uzungöl ile ilgili yıllık Turizm İl Müdürlüğü’nün kayıtların göre, bizim de gayri resmi kayıtlarımıza göre yerli ve yabancı olarak yaklaşık 1 milyona yakın insan Uzungöl’ü ziyaret ediyor. Tabi son 3-5 yılda bu yoğunluk daha çok arttı. Özellikle Arap turizmi ile beraber bu yoğunluk zirve yaptı. Bu yoğunlaşmayla birlikte yeni talepler doğdu. Yatak ihtiyacı talepleri, bununla beraber lokanta ihtiyaç talepleri, günübirlik alan ihtiyaçları talepleri doğdu. Uzungöl’ün bugün ki en büyük problemlerinden biri de imar problemi malumunuz. Yıllardır süre gelen bir imar problemi var. Hala daha çözümlenmemiş olan bir sıkıntı. Uzungöl’ü bu hale getiren imarsızlıktır. Artık oradaki parayı gören vatandaşımız ne yapacak? Arsası da var adamın. Hem hizmet etmek istiyor hem orada yaşayarak para kazanmak istiyor.
İlçeyi terk etmektense kendi yerinde, kendi toprağı üzerinde kendilerine bir hukuk doğurdular ve bu şekilde bir kaçak yapılaşma başladı. Yatak kapasitesi bugün ortalama 6 bin 500’e çıktı. Yani Uzungöl’ümüzün en büyük problemi imar. 2014 yılında imarı çıkarttık. İmar çıktı, 18 B uygulaması.
Birinci etabını uyguladık. Şu anda ruhsat verebiliyoruz. Ama tabi burada Milli Park var. Tabiat Parkı olarak şu anda Uzungöl’ümüz var.
Kültür Varlıkları buraya bakıyor, Tabiat Varlıkları bakıyor, Orman bakıyor, Milli Park bakıyor, Çevre Şehircilik burada, belediye burada. Yani 5 yamalı bir bohça gibi. “Uzungöl korunacak alan” olarak ilan edilmiş ama en korumasız alan şu anda. Ne yaptık biz son 2 senede? Biz gölün etrafını 360 derece olarak yürüyüş yolu olarak rekreasyon alanları oluşturarak çok güzel bir görüntü doğdu. Bir de günübirlik alanlar oluşturduk buralarda son 2 yıl içerisinde. Kaçak imara da “Dur” dedik. İnşallah bundan sonra bunlara müsaade etmemeye gayret edeceğiz, etmeyeceğiz de. Çünkü Uzungöl hepimizin. Sadece Uzungöllünün değil. Trabzonlunun, Çaykaralının, Türkiyelinin… Trabzon’un en güzel turizm destinasyonlarından olan bir yer. Oraya daha çok, farklı bir şekilde ağırlık verilmesi gerekiyor. Tabi sadece bir ilçe belediyesinin orayı yöneteceği bir pozisyonu yok. Burada Büyükşehir’e görev düşüyor. Daha çok ağırlık vermesi gerekiyor. Daha çok üzerinde durması gereken bir konu… Orhan Bey de üzerine düşeni yapıyor. Büyükşehir Belediye Başkanımız gerek oradaki park bahçe düzenlemeleriyle beraber, gerek yolların temizliği ile beraber… Şükürler olsun orada belediye uhdesinde olan işlerde bir sıkıntımız yok…

Ama siz Belediye Başkanlığının da ötesinde bir şey icra ediyorsunuz orada. Yani Uzungöl’ü korumak adına.

Eyvallah… Yani onu yapmak zorundasınız. Şu ada bütün insanlar sizi biliyor. Yoksa Kültür Varlıklarını bilmez, Orman’ı bilmez, o yasaklara her şeye muhatap olan sizsiniz. İnsanlarla yüz yüze olan Belediye Başkanıdır. İnsanlar sanmasın ki Belediye Başkanının yetkileri vardır, burada yetki verir. Son 2.5 senedir Belediye Başkanıyım ve bunlarla yüz yüzeyim. “Efendim siz izin verirseniz olur… ” Yok kardeşim. Biz de birilerine karşı sorumluyuz. Yasalar ve kanunlar çerçevesinde biz burayı idare etmeye gayret ediyoruz. Zaman içerisinde bakanımız sağ olsun. Gerçekten Uzungöl’e ilgi duyan birisi Süleyman Bey. Milletvekillerimiz ha keza öyle.

Sayın Tok sohbet ve konuşma bağlamında bir aksiyon adamı görüntünüz var. Eli sopalı, kararlı, sert tutumlu bir Belediye Başkanı mısınız?

Değilim… Şöyle izah edeyim; Ben insanların bana karşı gönül koymasını asla istemem. Yarın Allah’a hesap vereceğiz. Çünkü yaşımız 50 oldu. Ben isterim ki Belediye Başkanı olarak değil, Hanefi Tok olarak benden kimse kırılmasın. Yoksa siz kamu görevi icra ediyorsunuz. Muhakkak birilerini kıracaksınız. İnsanların kendilerine göre doğruları olabilir ama kanuna göre doğruları değildir. O kanunları uyguladığınız zaman birileri kırılıyor dolayısıyla. Yeri geldiği zaman sertleşmek zorundasınız. Geçen bir yazı okudum; Vicdanla olmuyor, akılla oluyor idarecilik. Çükü akılla yöneticilik yapmazsanız bir gün sonra bunun zorluğuyla biz karşılaşıyorsunuz. Bunu icra etmeye gayret ediyorum. Şu ana kadar da kimsenin kalbini kırmamaya gayret ettim. Muhakkak kırılanlar olmuştur ama bu Hanefi Tok olarak değil, Çaykara Belediye Başkanı olarak kırmaktan ziyade adamın ya işini görememişizdir kanunlar ve yasalar çerçevesinde veya imkanlar yoktur görülememiştir. Yoksa bir Müslüman bir Müslümanın kalbini niye kırsın? Ben bu terbiye ile bu ahlakla yetiştim. Niye kıralım birbirimizin kalbini? Varsa herkes birbirine saygılı olacak.

Büyükşehir ile ilişkileriniz nasıl?

Büyükşehir ile ilişkilerimiz de şükürler olsun iyi…
Gerek Orhan Bey ile osun, gerek Genel Sekreter, Genel Sekreter Yardımcıları olsun, TİSKİ olsun hepsiyle iyi. O da yeni bir yapılanma. Şu anda Trabzon Büyükşehir Belediyesi’nde bütün 18 ilçe dahil olmak üzere en çok memnun olunan müdürdük TİSKİ. Hatta nüfusa bağlı veya coğrafi yapıya bağlı olarak makine parkı hiç bir belediyede yok.

Bütün Belediye Başkanları, Meclis Üyeleri,

“TİSKİ 1 numara” diyor. İyi oturdu, güzel örgütlendi. İlçelerde yavaş yavaş su ve kanalizasyon işlerine mahallelerimizde de başladılar. Lokal olarak toplu olan mahallerimizde mesela bizim birçok mahallemizde kanalizasyon projemiz var. Keza Uzungöl’ümüzde şu anda başlamış olan yağmur suyu, kanalizasyon ve yeni bir su projesi var. TİSKİ tarafından projesi tamamlandı ve inşallah bu sene sonunda ihalesi yapılacak.

O zaman şöyle bir şey sorabilir miyiz. Şayet Büyükşehir olmamış olsaydı Uzungöl eski sistemde belde belediyesi olarak kalsaydı gölü kaybedebilir miydik bu gidişle?
Şöyle; orası Özel Çevre Korumu Alanı’nda yer aldığı için buranın tahsisatları genel müdürlük olarak bakanlıkta ayrılır. Tabiat Varlıkları Koruma Genel Müdürlüğünden buradaki altyapı yatırımlarına kaynak sağlanabiliyor. Biz de her yıl 2 milyona yakın bir kaynak alabiliyoruz. Bu zamana kadar Uzungöl’de yapılan bütün yatırımlar, 2004 yılında zaten özel çevre oldu. O süreçten sonra da bütün kaynaklar Çevre Bakanlığı’ndan gelmiştir. Birileri Özel İdare zamanını eleştirebilir. Özel İdare elinden geleni yaptı. Ama Büyükşehir farklı. Bu yıl mesela Büyükşehir’in 50 trilyon asfalt, 50 trilyon betonlaması var. Ben yıllarca siyaset yaptım, 8 yıl ilçe başkanlığı yaptım, o aradaki boşlukta da siyasetten kopmamış biriyim. İlçemize gelen yatırımları da takip ediyorduk. Ben 100 trilyonluk bir yatırımın bu ilçeye Özel İdare tarafından olduğunu hiç görmedim. Şu andan, 2016 yılından bahsediyorum. 2016 yılı itibariyle Büyükşehir’den bize gelen 3 bin 500 liralık beton, geçmiş yıllarda da var onları söylemeyelim. Ben ilçe belediyesi olarak İller Bankası’na borçlandım 3 milyon. Hemen hemen 3.5 milyonu bulacak. Beton ve sanat yapısı, duvar. 32 mahallemizde şu anda biz inşat halindeyiz. Betondur, sanat yapısıdır, menfezdir, duvardır… Bunun yanında bu sene Büyükşehir Belediyesi’nden 20 bin tona yakın asfalt aldık. Büyükşehir Belediyesi yetiştiremiyor. Araç-gereç bakımından olsun. Bir heyelan anında veya bir çalışma anında hemen Büyükşehir geliyor zaten. Her yönü ile beraber, ben şahsım olarak Büyükşehir’den olsun, Orhan Bey’den, yardımcılarından,
Fen İşleri’nden memnunum.
Son olarak çocukları konuşalım…
1991 yılında Kasım ayında ve 24 Kasım’da öğretmenler gününde evlendim. Çaykara’da her öğretmenler gününü kutlarken biz öğretmenlere bir yemek veririz ve eşim de orada olmak ister. Evlilik yıldönümümüz çünkü… Görücü usulü ile evlendik. Bizim mahalleden di eşim. 2 erkek, 2 kızım var. En büyük kızım 1992 doğumlu. O da evlendi, Çocuk Gelişimi Bölümü’nü bitirdi. 3,5 yaşında bir torunum var. Küçük kızım bu yıl üniversiteyi kazandı. Bir küçük oğlum 18 yaşında o da iyi puan aldı ama gitmek istemiyor ve bir sene daha hazırlanmak istiyor. İnşallah gönlümüzdeki, gönlündeki yere gider. Küçük oğlum da (Benim çocuklarım İstanbul’da) Sultangazi Anadolu Lisesi’ni kazandı. Bizim artık her şeyimiz çocuklar.
Şimdi çocukların hepsi ve eşiniz de İstanbul’da mı?
Evet… Ben annemle beraberim Çaykara’da… Şöyle bir şey oldu. Ben 2010 yılında abim orada olduğu için 2005 yılında “İstanbul’a gideceğiz” dedi bana abim. Abim orada iş adamı ve “Elemana da ihtiyacım var” dedi. Biz de gidecektik ama Allah nasip etmedi. Gidemedik. Çocukları gönderdik, biz de “3-5 ay dükkanı toparlayıp gideriz” dedik. Babam da sağ o zaman. Arkadaşlarının yanında da “Hanefi nasıl gidecek?” diye ağlarmış. O arada babam vefat etti ve bizim gitmemizi de göremedi, hiç gidemedik. Allah nasip etmedi.

Dua etti belki de gitmemeniz için…
Olabilir. Annem yalnız kaldı bu sefer. Çaykara’nın 4 kilometre yukarısında bir mahalle var. Çok güzel bir mahalle. Çaykara’ya üstten kuş bakışı olarak görüyor. İnşallah bir gün gelirsiniz. Bizim evlilik ve özel hayatımız bu işte. Hafta sonu da çok gidemiyoruz. Ben Hanefi Tok olarak da biraz işkoliğim. Bir de çok stres yapan biriyim. Niye stres yapan biriyim? Bir iş olacağı zaman muhakkak bunun ivedilikle olması gerekiyor. Bu Belediye’de de, kendi özel işimde de aynıdır… Yanınızda çocuklar da olmayınca bütün konsantrasyonunuz Çaykara.
Aynen öyle. Hanım da onu diyor, “Bizi unuttun” diyor.
Çaykara sizin her şeyiniz o zaman…
Yani bir nebze öyle oldu. İnşallah Allah bizi mahcup etmez. Biz burada yüzde 72 oyla seçildik. Çok büyük bir oy desteği ile beraber seçildik. Burada gerek bizim partimizden, gerek kimliğimizden, sağcısından, solcusundan, MHP’lisinden hepsinden oy aldık. Hepsi de beni sever burada. O kredimiz devam ediyor hala. İnşallah o kredimizi devam ettireceğiz. Ben görevi bırakırken benim için, “Bu işi yapamadı” desinler, eyvallah ona üzülmem. İmkan meselesi. Yoksa beceremediğimizden değil. Gerek yerel imkanlar, gerek hükümetin imkanları… Ama şunu demesinler bizim için; “Bu adam çaldı… Bu adam belediyenin imkanlarını kendi imkanları doğrultusunda kullandı. Veya belediyenin gelirlerini peşkeş çekti…” Ben o zaman ölürüm yani. Bunu demesinler ama onun dışında bizim için her şeyi diyebilirler. Çünkü siyasetçisiniz ve her türlü eleştiriye açık olmak zorundasınız. Benim kırmızı çizgilerim onlardır. Artı namustur benim kırmızı çizgim.

Son olarak ne diyeceksiniz?
Bir de Çaykara’mıza yapmamız gereken ve inşallah onu da yapacağız. 1. Etap Kentsel dönüşüme başladık. Çaykaramızı geleceğe, turizme hazırlamak zorundayız. 4 parça halinde. 1. etabını yapıyoruz. TOKİ Başkanı Ergün Turan malumunuz Çaykaralı ve talimatları verdi. Avam projeyi tamamladık. İnşallah hak sahipleri ile gelecek ay görüşmeye başlayacağız. 2016 yılında eski binaların biz yıkıma başlıyoruz. Vatandaşlarımızı da mağdur etmeyeceğiz. En azından bir bölüm yapıp, oradaki 60 yıllık, 70 yıllık eski ve yıkılmış binaları kaldırıp modern binalar oluşturacağız. Çaykara’mızda gelen memur da kalamıyor. Sultan Murat’a da modern bir yayla kent projemiz var.
İnşallah onu da hayata geçireceğiz. Üniversitemiz var.
Yüksek Okulumuzu aldık.
Çaykara malumunuz 2 dere arasına sıkışmış bir yer. Kamuya ait ya da Belediye’ye ait yerimiz yok.
Allah verecek kolaylığını inşallah…
Başarılar diliyorum. İnşallah Rabbim, ilçenize imza atıp tarihe geçen başkanlardan eyler… İnşallah…
Çok sağ olun…


Alındı : Günebakış Gazetesinden 05.12.2016 Pazartesi